27 Mayıs 2019 Pazartesi

Mustafa Necati Bey'in Kırkçeşme Kahvesine Gidişi

Sakarya Savaşı'nda tüm hazırlıklar yapılmış olmasına rağmen, düşman da var gücünü ortaya koymuştur. Özellikle savaşın ilk başlarında vaziyet kötü seyretmiş ve top sesleri Ankara'dan duyulmaya başlanmıştır. Meclis'in Kayseri^ye nakledilmesi tasarlanmış ve bu amaçla Kayseri Lisesi, Meclis Binası olarak hazırlanmıştır. Üst düzey elemanlar hariç, Ankara'daki memurların birçoğu Kayseri'ye gönderilmiştir.

Savaşın kötü seyretmesi, Mustafa Kemal Paşa'yı da etkilemiş ve bir ara, ordunun Kızılırmak'ın gerisine çekilmesi dahi düşünülmüştür. Ancak geri çekilirken, bu bölgedeki insanların ne gibi bir tavır sergileyeceklerini de öğrenmek istemiştir. Bu sebeple İstiklal Mahkemesi Başkanı Mustafa Necati Bey'e bir şifre telgraf yollamış ve Kastamonu'dan geçtiği taktirde, geri çekilen bir kumandan olarak halkın herhangi bir tepkisinin olup olmayacağını sormuştur.

Bu telgrafın gereğini yerine getirmek Mustafa Necati Bey, yiğit gençlerin yoğun olduğu Kırkçeşme Mahallesi'ndeki kahvehaneye gitmiştir.

İstiklal Mahkemesi başkanı gibi beklenmedik bir misafiri kahvehanede gören halk şaşırmış ve çekinmiştir. Mustafa Necati Bey halktaki bu endişeyi derhal fark etmiş ve:

"- Yok arkadaşlar, korkmayın. Ben sizlerle oturup bir kahvenizi içmeye geldim" demiştir.

Hal, hatır sorulup heyecan yatıştıktan sonra o, kahvehanede bulunanlara:

"- Aranızda yabancı var mı?" diye sormuştur.

"-Yok, mahalleliden başka kimse buraya gelmez" demişlerdir.

Bunun üzerine Mustafa Necati Bey, Mustafa Kemal Paşa'dan aldığı telrafta bahsedilen durumu anlatmış ve orada bulunanların düşüncelerini sormuştur. Kırkçeşmeli gençler hep birlikte ayağa kalkmışlar ve şu şekilde yemin etmişlerdir:

"Şart olsun, Mustafa Kemal buradan gelir geçerse bir çember gibi onu istediği yere kadar muhafaza edip götürmeye namusumuz üzerine söz veriyoruz".

Mustafa Necati Bey'in bu ziyareti ve orada konuşulanlar, o günün basın kayıtlarına geçmemiştir. Biz 1990 yılında, Mustafa Necati Bey'le ilgili bir araştırma dolayısıyla, emekli Tarih öğretmeni Nihat Dicle ile konuşmuştuk. Onun verdiği bilgiye göre Mustafa Necati Bey, 1928 yılında Milli Eğitim Bakanı olarak Kastamonu'yu ziyaret etmiş ve dostlarıyla birlikte Hacı İbrahim Dağı'na pikniğe gitmiştir. Kırkçeşme Mahallesi'nin genlerinden oluşan ve onu tanıyan Sepetçioğlu milli oyun ekibi de oraya gelmiştir. Mustafa Necati Bey, emrindekilerin şaşkın bakışları altında bu gençlerle milli oyun oynamıştır. Orada, 1921 yılında Kırkçeşme kahvesini ziyaretinden,gençlerle konuşmasından ve Mustafa Kemal Paşa'dan aldığı şifrelerden söz etmiştir. O gün, bu konuşmalara rahmetli Nihat Dicle tanık olmuş ve bize de olayı yukarıdaki şekilde anlatmıştır.

8 Mayıs 2019 Çarşamba

Kastamonu Kelimesinin Menşei


Kastamonu Kelimesinin Menşei

Kastamonu’nun, yukarıda elden geldiği kadar izah edilen tarihî vaziyetini öğrendikten sonra, Kastamonu kelimesinin nereden geldiğini araş­tıralım. Bu hususta şimdiye kadar birkaç şekilde tahminlerde bulunulmuştur. Bunları sırasile yazıyorum:

1 — Hammer, Kastamonu’dan bahsederken "Kastamonu şehri, ovanın ortasında (?) dik bir kayanın üzerinde Komnenler tarafından yapılmış ve sonraları Türkmenlere istihkâm olmuş eski bir kule bulunur’’ diye yazmaktadır. 

Bazı yazıcılar buna dayanarak şu mütalâayı yürütmektedirler:
"Bizans imparatorluğunu uzun müddet işgal etmiş olan Komnen ailesine mensup bir hükümdar, Türkmenlerin istilâlarına karşı bu kaleyi yaptırmış ve kaleye, Komnen adına izafeten Kastra Komnenüs adı verilmiştir. Kastra kelimesi, Yunancada kale manasına gelmektedir. İşte Kastamonu
kalesine de Komnenüs Kalesi demek olan Kastra Komnenüs adı verilmiştir. Bu kelime, gün geçtikçe, konuşma ve söylemede yanlış olarak kullanılmış ve en sonunda bugünkü Kastamonu kelimesi haline gelmiştir.

2 — Nasrullah camimin ikinci banisi bulunan Kastamonulu Reisulküttap Hacı Mustafa Efendi torunu ve Mustafa Aşir Efendi oğlu Hafit Efendi "Eddüreri müntehabatı mensüre fi islâhı galatatı meşhure’’ adile yazdığı basma eserinde, Kastamonu kelimesinin ne suretle meydana
geldiğini şöyle anlatmaktadır: 

"Kastamonu Anadolu’nun sol kolunda, Sinop’a karip bir beldei meşhurenin ismi Kastambol dahi müstameldir. Süryani de iki cüzüden mü­rekkep Kosta-Bol dan galat olup sanisi, aslına dahi akreptir.

Cüzü evveli Kosta, esmai ricalden ve Bol, kasaba manasına olmakla “banisine nisbet’’ kaidesine mebni “manayı türkisi Kosta nam tekûrun binası belde’’ demek olur.”
Hafit efendinin bu mütalaasına göre, Kastamonu kelimesi, Kosta ve Bol kelimelerinden meydana gelmiştir. Kosta adlı bir adamın şehri demektir.

3 — Hafit Efendi, eserinde, bu hususta bir de istitrat yapmaktadır:
“İstitrat: Ceddi emcedim reisülküttap Hacı Mustafa Efendi, bin yüz senesinde beldeim mezburede kadem nihadei mehdi vücut olmaları mülâbesesile ekser ahali hem sohbetimiz olmakla iddiaları, ‘’Kastim Moniden’’ galat olmasıdır. Güya hini fethinde talebei ulumdan bir şahıs, derunu beldeye duhul ve hüsünde bibebel bir duhtere rasgelip “ne ararsın Türk!’’ deyü sualinde, şahsı merkum “kastım moni!’’ demiş, kastı maruf, moni, lisanı Rumîde ferce ıtlak olunur.’’

4 — Ahmet Mithat Efendi, mufassal kurunu cedide haşiyesinde şunları yazmaktadır:
“Kastamonu kelimesinin nereden geldiğini tahkik edemedikse de, zannımıza kalırsa, yazı şeklinden ziyade, halkın Kastanbolu diye telâffuzları daha doğru olmalıdır. Bizim bolu deyip yazdığımız kelime, şehir manasına olan bolis veyahut polis kelimesi demek olup bu halde Kastan yerine de Kostan kelimesi götürülürse, Kostanpoli olmasile bu şehri Roma ricali arasında çok olan Kostan'lardan birisine nispet etmiş oluruz. Ancak bizim bu zannımız bir tarihi hakikat olmayıp bir tahminden ibarettir.’’

5 — Şimdiye kadar yazılmamış ve halk arasında çok söylenmekte olan bir rivayet daha vardır, bu rivayete göre, Kastamonu kalesi, Türklerin İstilâlarına maruz kaldığı zaman, büyük bir sur ike çevrili imiş ve yalnız bir kapısı varmış.

Kale kapısı da şimdiki Müfessir Alâaddin mezarlığının cenup cihetine gelen ve şimdi Kale kapısı dediğimiz yerde imiş. Kale kapısı kapatıldığı ve bir tehlike karşısında kalındığı zaman yer altındaki bir yol ile dışarı çıkmak mümkün imiş.

Bir gün muasır genç bir Türk kumandanı, Kastamonu kalesini muhasara etmiş. Surların sağlamlığından buraları tahrip edememiş. Mübaşir kumandan burada uzun zaman beklemiş. Kendisi aynı zaman çok güzel ve yakışıklı imiş. Kalede mahsur kalan hükümranın da bir kızı varmış. Kız, Türk kumandanım sevmiş ve onu uzun zaman bekletmeğe tahammül edememiş. En sonunda, kalenin altın anahtarını, kimseden habersiz, Türk kumandanına atmış. Türk kumandanı bu sayede kaleye girmeğe ve orasını zaptetmeğe muvaffak olmuş.

Hükümdar, kızının bu hıyanetini haber almış. Kızın adı da Moni imiş. Onu, kalenin garp cihetindeki yüksek ve sivri burçlardan aşağı atmış. Kız ölmüş ve tam kırk parça olmuş. Türk kumandam kendine
büyük bir iyilik yapan bu güzel kızın uğradığı feci akibete çok üzülmüş ve babasını Kastın ne idi Moniye’’ diye derhal öldürmüş.

İşte Türk kumandanının ağzından çıkan “kastın ne idi Moniye„ sözü şehrin adı olarak kalmış ve sonraları Kastomoniye, Kastamonu şekillerinde yazılmağa ve söylenmeğe başlanılmış... Ve muhasır Türk kumandanı, Moninin iyiliğine mukabelede bulunmak istemiş ve düşüp öldüğü yere bir türbe yaptırmış ve orayı bir ziyaretgâh haline sokmuştur. Hakikaten, burcun bir tarafında duran bu türbe, yakın zamana kadar ziyaret edilmekte idi.

6 — Yukarıda yazılmış olan beş türlü tahminin hepsi de, Kastamonu kelimesinin Türkçe asıldan gelmediğini ve Türk olmayan devirlerden kalmış olduğunu ortaya çıkarmakta ve Kastamonu’yu da Türk olmayan aşıtlara irca eylemektedir. Halbuki iş tamamile aksidir. Kastamonu mıntakası, tarihin kayıt ve zaptedemediği devirlerdenberi Türklerin yaşamasına, oturmasına mesken olmuştur. Şehri ilk kuranlar da Türklerdir.

Ben, burada, Kastamonu kelimesi üzerinde, şimdiye kadar hiç yazılmamış ve ileri sürülmemiş bir fikri ileri sürmek ve yukarıdaki iddiamı bu suretle tevsik etmek istiyorum.
Malûm olduğu üzere, Kastamonu’nun ilk oturanları, Gasgas adını taşı­yan Türklerdir. Son senelerdeki tarihî araştırmalar sırasında memleketimize gelerek bu işleri idare eden garpli müelliflerin neşretmiş oldukları haritalarda, bugünkü Kastamonu mıntakası yerinde bir Tumanna kelimesine tesadüf olunmaktadır.

Yer altından çıkarılmış olan kitabelerde Tumanna, bazen bir şehrin adı olarak görülüyor, bazen bir mıntakaya verilmiş bir İsim olarak göze çarpıyor.
Her halde Tumannanın, bir şehir veya mmtaka adı olduğu muhakkaktır. Bu şehir veya mıntaka da tam bugünkü Kastamonu şehri ve mıntakasıdır. Şu hale göre Kastamonu kelimesinin, doğrudan doğruya,
Gasgas ve Tumanna kelimeleri yakın bîr alâkası vardır. Gas, bu havalide ilk oturan Türk havisinin Tumanna da mıntaka veya Kastamonu şehrinin bulunduğu mevkiin adıdır. Buna göre Gasların Tumannası mana­sına gelmesi çok muhtemel olan, Gas-Tumanna, zaman geçmesile Kastamonu şekline girmiş oluyor.

Bununla, Kastamonu kelimesinin Türk olmayan bir asıldan gelmiş olmadiğini, bunun milâttan en az bin beşyüz sene evveline kadar bu havalide hüküm sûren bir Türk kabilesinin ve onların bir mevki veya mıntakasının adından ileri gelmiş mürekkep bir kelime olduğunu katiyetle kabul etmemiz lazım gelmektedir.

Esasen şu nokta da, Kastamonu'nun ilk oturanlarının Gasgaslar olduğunu ve bu havaliye verilmiş olan bazı adların da ta o zamandan kalmış olduğunu bize pek açık göstermektedir:
Şimdiye kadar, bütün garp eserlerinde Ilgaz kelimesi, Latince olarak Olgasys diye anılıyor ve herkes bunu Latince bir kelime olarak kabul ediyordu.

Malûm olduğu üzere, Latincedeki il, ıl,, ol ekleri, Türkçe memleket manasına gelen il, ıl, el kelimelerinden alınmıştır. Şu hale göre, Latince Olgasys diye anılan llgaz, asırlardan beri Türkçe aslını muhafaza etmiş bulunmaktadır. Yani Gaseli (Kocaeli, İçeli, Hamideli gibi), Gas memleketi,
Gas mıntıkası
demek olmaktadır. Zaten Latincede de il kelimesi karşılığı olan ol hecesini Gas kelimesine eklemek suretile Olgasys denilmiş ve bu suretle Ilgaz kelimesine tamamile benzer bir kelime kurulmuştur.

Binaenaleyh şimdiki llgas adı, ta Gasgas devrinden kalmıştır.

Kastamonu kelimesi de muhakkak olarak Gas-Tumanna iki kelimesinin birleşmesinden meydana gelmiş, fakat zaman geçmesi ile bu şekle girmiştir.

Mehmet Önder Atatürk'ün Yurt Gezileri - Kastamonu Bölümü

Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin çağdaş medeniyette yerini alabilmesi için, devrimlerle bütünleşmesi gereğine yürekten inanıyordu. Cumhuriyet, ...