29 Kasım 2018 Perşembe

Selçuk Devri - 3

On üçüncü asrın ortalarında Anadolu ahvali:

Sinop ve Kastamonu havalisinin zaptından sonra, Trabzon Rum İmparatorluğu, Selçukîlerin eline geçen Kastamonu havalisini geri almak için fırsat gözlemekte idi.

Bana Ishak adında bir dönme de bu sırada peygamberlik davasile Malatya taraflarında ayağa kalkmıştı. Selçuklar da bu isyanı bastırmakta meşgul bulunuyorlardı. (1241) İmparator Yani Komnen, Ishak hadisesini bir fırsat bildi; Ve Selçuk memleketlerine hücum etti. Çobanlar, Kastamonuyu Yaniye karşı müdafaa ettiler. Fakat Sinop Rumların eline geçti.

Anadolu, Baba İshak hadisesinden başka iki şehzade arasında kanlı muharebelere sahne oldu (1249). Bu sırada Gıyaseddin Keyhusrev II
ölmüş, Selçuk emirleri kardeşler arasındaki münazaaya nihayet vermek için Izzeddin Keykâvus II, Rükneddin Kılıç Aslan ve Alâeddin Keykubad'ın müşterek saltanat sürmelerini kararlaştırmışlardı. Celaleddin Karatay da idareyi eline almıştı. Ve hayatta bulundukça memleketin iyi idare edilmesine muvaffak oldu. Bir müddet sonra, şehzadelerin en küçükleri olan Alâeddin Keykubat, kardeşleri tarafından gönderildiği Moğut hükümdarını ziyaretten dönerken yolda öldü, cenazesi Erzincana getirildi. Bu ölümden sonra da saltanat iki kardeşin, Izzeddin Keykâvus ile Rükneddin Kılıç Aslanın elinde kaldı.

İki kardeşin müşterek saltanatı 1254 senesine kadar sürdü. Biraz sonra, Izzeddin Keykâvus, kardeşi Rükneddin Kılıç Aslanı bir fırsat bularak hapsetti. Fakat Bayçu ordusile yaptığı bir muharebede mağlupoldu. Ve İznik İmparatorunun yanma kaçtı. (1256)

Rükneddin bu mağlubiyet üzerine hapisten çıkarılarak zahiren Rum sultanı, fakat hakikatta Moğolların bir kölesi oldu. Hükümetinin idaresi de kendisine pervane yaptığı Muinüddin Süleyman elinde kaldı.

Fakat Sinop da bu iki kardeşin, yani Izzeddin Keykâvus II ile Kılıç Aslan IV ın birbirlerile saltanat kavgasında bulunduktan sırada Komnenlerin eline geçti. (1261 -1254) Mahaza Sinop Pervane Muinüddin Süleyman'ın iki sene süren devamlı himmet ve gayretile geri alındı. Pervane Sinobu geri alınca, Kılıç Aslandan burasının kendisine bir Malikâne olarak verilmesini istedi ve arzusu yerine getirildi. Ve oğlu Mehmedi Sinopta kendisine naip olarak bıraktı ve sonra Selçuk paytahtındaki vazifesi başına döndü.

Moğolların yanında sözü geçen ve bütün hükümet zimamdarını elinde bulunduran Pervaneden ve istiptadından bıkmış olan Kılıç Aslan, bir mecliste Pervane aleyhinde söz söylemiş ve  "Moğol hükümdarına gideyim de ahvali arzedip saltanatı kurtarayım" demiş. Hattâ Sinobun dahi elinden alınmasına da ima etmiştir.

Bir kölesi vasıtasile meseleden haberdar olan Pervane Süleyman,Kılıç Aslanı Mısır sultanı Beybars ile gizli muahedelerde bulunarak
ittifak bile ettiğini İlhan hükümdarına bildirmiş ve bu vesile ile bazı kıymetli hediyeler de takdim etmiştir.

Bunun üzerine İlhan hükümdarı tarafından gönderilen ümera. Kılıç Aslanı Konyadan  Aksaraya celbettiler. Orada zehirliyerek yay kirişi
ile boğdular. (1264)

Pervane, Kılınç Aslanın boğulması üzerine bu defa da onun altı yaşındaki oğlu Gıyaseddin Kehüsrev III i tahta çıkardı. Bu suretle hükümetin
idaresini yine eline aldı. Süleyman, yeni hükümdarı iyi mürebbilerle terbiye ettirdi. Memleketi de kudretli ellerle idareye başladı. Bir iki sene her tarafta, herkes sükünet ve rahat yüzü gördü. Bir aralık Pervane İlhan hükümdarının yanma gitti. Bu sırada Selcukî hanedanından bir kızın, putperest olan bir Moğol şehzadesine verilmesi ahalinin taassubuna dokundu. Ve İçerde bir isyan başgösterdi: Anadoluda, Mısırlılar Tatarlar ve Selçukiler arasında bazı muharebeler oldu. Neticede Pervane artık iki yüzlülüğünü iyi idare edememeğe başladı. Mısır taraftarlığı ile itham olunarak Aladağ taraflarında katlolundu. (1277)

Pervanenin katlinden sonra, mevcut karışıklıklar bir kat daha arttı. Nihayet Gıyaseddin Keyhüsrev de İlhanın emrile idam olundu. (1293).

27 Kasım 2018 Salı

İbn Battuta Kastamonu Gezisi

Kastamonu Şehrine Varış, Müthiş Ucuzluk ve Derin Bilginler

Ertesi gün Kastamünya'ya (: Kastamonu) yöneldik. Bu şehir Anadolu'nun en güzel, en büyük beldelerindendir. Yaşamak için her kolaylık var! Eşya fiyatları çok ucuz.

Kulağı ağır işittiği için Atruş diye adlandırılan bir şeyhin zaviyesine indik. Garip bir olaya şahit oldum. Talebelerden biri bazen havaya, bazen de yere parmağıyla bir şeyler yazıyordu, üstad ise buna cevap veriyordu! Hattâ bu şekilde ona hikâyeler anlatıyor, öteki de her her şeyi anlıyordu! Bu şehirde kırk gün kaldık. İki dirhem vererek iri bir koyun satın alabiliyor, yine iki dirhemle bize yetebilecek kadar ekmek bulabiliyorduk. Bu yiyecek bize tam gün kâfi geliyordu. Kafilemiz oniki kişiden müteşekkildi. İki dirhemlik bal alsak hepimiz duyuyorduk. Bir dirhemlik kestane ile ceviz aldık mı hepimiz yesek de artıyordu! Kış mevsiminin en soğuk günlerini geçirdiğimiz halde bir yük odun tek dirheme satın alınaabiliyordu! Bugüne kadar dolaştığım bunca ülke arasında bu şehir kadar ucuzunu görmedim! Burada dönemin önde gelen bilginlerinden Tâceddin Sultanöyükî ile karşılaştım. Ders okutan, müftülük eden bu önder âlim, Irkayan ve Tebriz'de okumuş, uzun bir müddet oralarda kalmıştı. Ayrıca Dımaşk'da eğitim görmüş, Mekke ve Medine’de epey bulunmuştu.

Anadolu diyarından Fenikeli Sadreddin Süleyman ile de karşılaştım. Bu adam hatırı sayılır derinlikte bir müderrisdir. At pazarındaki medresesinde misafîr etti beni. Uzun ömürlü, altın yürekli Dada Emir Ali ile de burada karşılaştım. Onun at pazarı yakınındaki zaviyesine vardım. Sırtüstü yatıyordu. Hizmetçilerinden biri onu oturttu. Diğeri de adamın saçlarını kaldırdı, gözleri açıldı! Benle konuşuyorken temiz ve düzgün bir Arapça kullanıyordu. Şöyle dedi:
"Hoşgeldin!"
Yaşını sordum, anlattı:
"Ben Halife Mütansırbillah'ın yoldaşlarından idim. Müstansır ölünce 30 yaşlarındaydım. Şu anda yüzaltmışüç yaşındayım!"
Bize dua etmesini istedim, arkamızdan hayır dua etti.

Kastamûnya Sultanı
İyiliksever sultan, Süleyman Bâdişah'tı: (: Padişah) o. Yetmişini aşmış pir-i fâni bir adam! Yüzü aydın, sakalı uzun, heybetli mi heybetli bir sima Zamanım bilginlerle geçiren, her daim erdemlilerle dost olan biri. Huzuruna girdiğimizde beni baş ucuna oturttu, hâl hatır sordu. Seyahatime ve Kâbe, Şam, Mısır ülkelerine dair sualler yöneltti. Tek tek cevapladım, gerektiği şekilde. Böylece onun ikamet ettiği yere yakın bir evde konaklamam için emir verdi. Aynı gün yaman mı yaman bir doru kısrakla giysi hediye etti; harcırah ve yulaf göndermeyi ihmal etmedi. Ayrıca Kastamûnya’ya yarım gün uzaklıktaki bir kasabanın buğday ve arpa hasadının tamamen bana hibe edilmesi hususunda da emir buyurdu! Ne yazık ki, burada fiyatlar pek düşüktü; müşteri bulamadım ve ürünü bize arkadaşlık eden bir hacıya bıraktım!

Kastamûnya hükümdarının adeti ikindiden sonra umumi meclis kurmaktır. O vakit geldikte sofralar hazırlanır, kapılar açılır; yolcu, köylü, şehirli ve yabancı kim varsa gelir, kimse geri çevrilmez, herkese bir şeyler ikram edilir. Özel divan ise sabahleyin erkenden kurulur. Burada önce padişahın oğlu huzura gelir. Babasının elini öptükten sonra kendi dairesine gider. Onun ardından devletin üst düzey görevlileri çıkarlar huzura; yemek yerler ve ayrılırlar.

Cuma günleri saraya uzakça bir mescitte cumayı kılar, oraya at üzerinde merasimle gider. Her zaman böyledir bu.

Kastamûnya'nın büyük câmii ahşaptan yapılmış üç katlı bir binadır. Hükümdar, devletin ileri gelenleri, kadı, fıkıh bilginleri ve kumandanlar alt katta; sultanın "efendi" diye anılan kardeşi, onun hademeleri, yakın adamları ve yöre ahalisinden güvenilir kişiler orta katta; hükümdarın oğlu ve veliahdı olan Şehzâde Cevâd ise genç köleleri, hizmetçileri ve ahali ile üst katta Cuma namazı kılarlar. Hafızlar mihrap önünde halka şeklinde dizilirler. Şehrin kadısı ile Cuma hatibi de onların yanına oturur. Sultan mihrabın hizasında yerini alır. Evvela güzel sesleriyle hafızlar Kehf Suresi'ni okurlar. âyetleri enteresan bir tarzda tekrar ederler. Kur'an okuma bitince hatip mimbere çıkar, Cuma hutbesini verir. Sonra da beraberce namaz kılınır. Farz bitince nafile rekatların kılınmasına geçilir. Nihayet hafızlardan biri hükümdarın huzurunda aşır okur.

Böylece Padişah maiyetiyle beraber câmiden ayrılır. Bir başka hafiz bu defa padişahın kardeşinin bulunduğu katta aşır okur. Onun okuyuşu bitince oradaki şehzâde de beraberindekilerle câmiden çıkar. Son olarak hafızlardan biri şehzâdenin önünde aşır okur. Onun okuyuşu bittiği zaman merasim memuru ayağa kalkarak Türk dilinde yazılmış bir manzume ile sultanı ve veliahtı över; her ikisine hayır dualar eder. Böylece şehzâde de câmiyi terkeder. Dışarda kendisini bekleyen amcasının elini öper ve atına binerek babasının bulunduğu konağa gider.

Saraydaki törende padişahın kardeşi ve oğlu huzura beraber girerler. Amca önden ilerleyerek hükümdarın elini öper ve kendisine ayrılan makama geçer. Oğul babasının elini öptükten sonra kendi dairesine çekilmek üzere huzurdan ayrılır. Orada bulunan yakınları ile (bir müddet) oturur, sohbet eder. İkindi vakti geldiğinde hep beraber namaz kılınır. Sonra hükümdarın kardeşi huzura çıkar, el öper ve veda eder. O, ertesi Cuma merasimine kadar huzura girmez. Veliaht (: şehzade) ise daha önce belirttiğimiz gibi her gün sabahleyin huzura çıkmak zorundadır.




14 Kasım 2018 Çarşamba

Daday'da Bir Konuşma

DADAY‘DA BİR KONUŞMA (30. VIII. 1925)

 Belediye binası önünde toplanan halka söylenmiştir.

 Daday'a geldiğimden dolayı çok memnun, çok mütehassisim. Memnun olduğum cihet, doğrusunu itiraf etmek lâzım gelirse, Dadayılıları bana ve benim gibi sizi görmiyenlere tanıttıranların ne kadar yanılmış olduğunu anladığım içindir. Sizi bize başka türlü anlattılar, burası adeta cehil ve taassup içindedir, dediler. Bugün işte görüyorum ve parlak nasiyelerinizde ve gözlerinizde görüyor ve anlıyorum ki, sizi bana anlatanlar çok bişuur ve yalancı imiş! Ben sizden aldığım ilhamla onlara kalbden nefret ediyorum. Benim bütün Kastamonu vilâyetinde olduğu gibi, burada gördüğüm hakikat budur. Büyük zihniniz ve dimağınız nurla doludur. Yoksa bugünkü gördüğüm şeklin bir günde meydanı çıkarılmasının imkânı yoktur. Arkadaşlar, sizi bize böyle tanıttıran, sizi temsil edenlerden bazılarıdır. O kadar ki onlar sizin hayatı hakikiyenize bigânedirler. Burada gördüklerimi bütün Ankara’daki arkadaşlarıma anlatacağım ve sizin aleyhinizde söylenecek sözlere karşı hakkımın bizzat ben müdafaa edeceğim. Arkadaşlar, memleket sizin ve ordunun kahramanlığı sayesinde kurtulmuştur. Ve refah ve saadete gelmiştir. Bu yol üzerinde büyük bir emniyetle yürümek ve hakikati tesbit etmek için bundan sonra da çalışmak lazımdır. Gece gündüz zaten çalışıyorsunuz; çalışınız, hakikati bunun cihana tanıtalım. Arkadaşlar, sizden ayrılırken büyük bir hazzı vicdani duyuyorum. Bu hususta size çok teşekkür ederim. 

Hakimiyeti Milliye: 1 Eylül 1925 

12 Kasım 2018 Pazartesi

Kastamonu'da Bulunan Taş Atölyesi

Kastamonu'nun Araç ilçesinde yürütülen Kahin Tepe kazısında, Karadeniz Bölgesi'nde ilk kez bir taş işlik alanına ulaşıldı. Taş işliğin, Karadeniz'in ilk taş atölyesi olduğu düşünülüyor.

Kastamonu'nun Araç ilçesi Kahin Tepe mevkisinde bu yıl başlayan kazı çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kastamonu Müze Müdürlüğü başkanlığında gerçekleştiriliyor.
Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden 25 öğrencinin yanı sıra 6 arkeolog ve bir mimarın katıldığı kazıya, Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protoistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Nurperi Ayengin danışmanlık yapıyor.
Ayengin, yaptığı açıklamada, çalışmalarını Başköy yakınlarındaki baraj kurtarma kazısı olarak yürüttüklerini söyledi.
Kahin Tepe'nin konum olarak stratejik bir yerde bulunduğunu anlatan Ayengin, "Bölgedeki yerleşim yeri ovaya hakim bir alana konuşlanmış. Önünden Araç Çayı geçiyor. Kahin Tepe'nin önünden geçen su kaynağı bölgenin besin ekonomisine katkı sağlarken savunmayı da güçlendiren bir yapıya sahip." dedi.


Kazıların bu yıl başladığını dile getiren Ayengin, şunları dile getirdi:
"Burada yaptığımız ilk kazılarda Erken Tunç Çağı yerleşmesine rastladık. Bu yerleşim aynı zamanda bir sur sistemiyle desteklenmiş. Bu yıl sur sisteminde de çalışmalarımız oldu. Tepenin doğu tarafındaki kazı ve sondaj çalışmalarında taş işlik alanına rastladık. Burada sürtme taş endüstrisinin hemen hemen bütün aşamalarını takip edebileceğimiz bir işlikle karşı karşıya kaldık."
Ayengin, alanın hangi dönemde yerleşim yeri olarak kullanıldığına yapılacak çalışmaların Kastamonu'ya arkeolojik anlamda değer katacağını vurguladı.
Kastamonu'da Paleolitik Çağ'dan beri yerleşimler olduğunu bildiklerini, Kahin Tepe kazısının bunları tamamlayacağını anlatan Ayengin, bölgeye ilişkin kesin tarihin yapılacak karbon testlerinden sonra ortaya çıkacağını aktardı.
Bölgede ilk kez böyle bir alana rastladıklarını dile getiren Ayengin, şunları kaydetti:
"Bölge için önemli olan taş işlik alanları. Bugüne kadar bölgede hiç taş işlik alanı kazılmamıştı. Yapılan kazılarda Karadeniz Bölgesi'nde ilk kez bir taş işlik alanı bulmuş oluyoruz. Burada sadece alet edevat değil, süs eşyalarının da üretildiğini anlıyoruz. Kazılarda taştan boncuklar, mermerden bilezikler üretildiğini yaptığımız çalışmalardan anlıyoruz."
BÖLGENİN TİCARET MERKEZİ
Bölgede ticaretin geliştiğini düşündüklerini kaydeden Ayengin, "Bu taş işlik alanında o kadar çok üretilmiş alet var ki bu ürünlerin sadece burada kullanılmış olması mümkün değil. Burada üretilip başka yerlere satıldığını ve buranın bir ticaret merkezi olduğunu düşünüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: 
https://m.haberturk.com/kahin-tepe-de-karadeniz-in-ilk-tas-atolyesine-rastlandi-2186311-amp
https://www.dailymotion.com/video/x6vstab

6 Kasım 2018 Salı

Selçuk Devri - 2

Kastamonunun Rumlardan alınması:

İzzeddin Keykâvus bu işi de bertaraf edince babası Gıyaseddin Keyhusrev I. in intikamını almak için var kuvvetini Kastamonu ve etrafının
fethine sarfederek Rumların en çok dayandıkları Sinobu alıp, hükümdarlığının şimal hududunu Karadenize kadar götürmek istedi; (1214)
yılında topladığı kuvvetle, tedricî bir surette Sinop üzerine hücum etti. Bu sırada Sinop hükümdarı Avda ve maiyetinden uzakta bulunuyordu.
Kendisini esir aldı, şehri zapt, etrafını da istilâ etti, ve Trabzon imparatorluğunu da vergiye bağladı.

Bu arada Kastamonunun zaptedilip edilmediğini kat'i olarak bilememekle ve bu hususta bir tarih vesikası olmamakla beraber; Kastamonunun da lzzeddin Keykâvus veya emirlerinden birisi tarafından Rumların elinden alınmış olduğu her halde muhakkaktır. Tarihî bir vesika olmamakla beraber, elde bulunan bir tarih de bunu teyit eder bir mahiyettedir. Eski Ata Bey dergâhı şeyhi Ziyaeddin in elinde bulunan bir kitabın iç kabında "Kastamonunun fethine tarihdir„ diye, ebcet hesabile bir tarih mevcuttur. Buna göre, Kastamonunun alınması  """""" cümlesile
ifade edilmiştir. Bu cümlede ebcet hesabile (610) hicri senesidir ki, milâdî (1213) tarihine tesadüf etmektedir.

Çobanlar devri:

İzzeddin Keykâvus II, 1219'da öldü, yerine kardeşi Alâeddin KeykubatII geçti. Keykubat, dirayetli emirlerini yanında topladı. Bu arada Ankara muhasarasında kendisine iyiliği dokunan emir Hüsameddin Çoban'ı da yanından ayırmadı.

Emîr Çoban, Alaeddin Keykubad'a pek çok hizmetlerde bulundu. Ve hattâ Kırım'a geçerek oralarda sultan hesabına bir çok zaferler kazandı. Ve Kastamonu Atabeyliği, Alâeddin Keykubat tarafından kendisine verildi. Kastamonu da bundan sonra uzun zaman Emîr Çoban ve oğullarının Atabeylikleri, altında kaldı. Emîr Çoban (Alp yürük) ün oğlu Yarlak(?) Aslan, onun oğlu da Muzaffereddin (Nasiruddin)
Mahmut idi.

Selçuk Devri - 1

Selçuk Devri
Danişmentlilerle bir çok harplerden sonra, onları ortadan kaldıran ve bütün Anadolu Türklerini kendi hakimiyeti altında toplamağa muvaffak olan Kılıç Aslan II. sonraları uğradığı Bizans hücumlarını da defettikten sonra, ihtiyarlığı dolayısile memleketini on bir oğlu arasında
taksim etti. Fakat daha sağlığında, oğulları arasında ihtilâf çıktı. Bir çok kanlı mücadeleler oldu.
İlhan hükümdarı Argın Han da, Kılıç Aslan II. şehzadelerinin birbirlerile uğraştıkları bu sırada, Bizans İmparatorluğunun halini göz önünde
bulundurarak, hudut boyunda bulunmak dolayısile Erzurum ve Erzincan taraflarını tahkim ettirmişti. Zira Lâtinler Bizans İmparatorluğunu zaptettikleri cihetle Andrinikos Komnen evlâdından Aleksiyos, Ereğliden Kafkasyaya kadar olan mıntakayı istilâ ederek Trabzonda bir Rum İmparatorluğu kurmuş ve kardeşi Davit Komnen de Kastamonu ve Bolu taraflarını zaptederek İzmit'i tehdide başlamıştı.
İmparator Aleksiyos, dedesinin Amasyalı olması dolayısile, Pont kıtasını tamamen almak arzusuna düştü. Kardeşi Davit de Kastamonu taraflarından Amasya hükümetini iz'aç etmeğe başladı. Bu suretle Davit, tazyiklerini arttırdı, ve bir noktada bırakmayarak etrafa tevcih etti.
Maksadı, Anadoluyu Selçuk işgalinden kurtarmaktı. (1210)
Bu sırada Konya tahtında bulunan Gıyaseddin Keyhusrev I., Kilikya mıntakasında, Honasta Ermenilerle yaptığı bir muharebede Teodor Loskaris tarafından şehit edildi. (1210)
Bunun üzerine Oğuz türesine yapılan bir meşveret meclisinde, emirlerin karar ve ittifakiIe saltanat, büyük oğlu İzeddin Keykâvus I.'a tevcih edildi. Kardeşi Alâeddin Keykubat bunu kabul etmedi, kardeşine isyan etti ve Ankara kalesine kapandı.

İzzeddin Keykâvus, saltanatını kardeşine karşı muhafaza için Bizanslılarla sulh yaptı, ve kardeşini birkaç sene muhasara etti. Nihayet, Keykubadın canına kasdedilmemek şartile şehir, Izzeddine teslim oldu. İzzeddin Keykâvus, sözünde duracağına ve Keykubada bir şey yapmıyacağına dair, iki kardeşin arasını bulmağa çalışan emirlere söz verdi, ve yemin etti. Bu emirler arasında Karatekin ahfadından ve Anadolu fatihlerinden birisinin oğlu olduğu zannedilen Melikil'ünera Hüsameddin
Emir Çoban (Alp Yürük) de bulunuyordu.

Mehmet Önder Atatürk'ün Yurt Gezileri - Kastamonu Bölümü

Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin çağdaş medeniyette yerini alabilmesi için, devrimlerle bütünleşmesi gereğine yürekten inanıyordu. Cumhuriyet, ...