23 Ağustos 2018 Perşembe

Roma ve Bizans Dönemi

Kastamonuda Roma ve Bizans hakimiyeti
ve 1000 senelik vukuat

Paflagonya, Roma idaresi altına geçtikten sonra uzun yıllar ona bağlı kaldı ve Konsül vekillerile büyük valiler tarafından idare olundu. Bu idare şekli milâttan önce 63 yılından milâttan sonra 330 yılına kadar böyle sürdü. Bu arada bir çok imparatorlar Anadoluya muhtelif şekillerde; kâh kilise teşkilâtı üzerine, kâh büyük nahiyelere ayırmak suretile de idare ettiler. Yalnız 346 dan 400 senesine kadar geçen 54 sene zarfında altı Roma İmparatoru Roma tebaasına hiristiyanlığı cebren kabul ettirmek için, onlara her zulmü reva gördüler, ve her vahşeti, tıpkı adalet gibi icra ettiler. Fakat bu tazyikler koca İmparatorluğu yangın yerine çevirecek kadar bir felâket halini almağa başladı. Bu tazyik, İslar(?), Alman, Cermen, Gol gibi her millete yapıldığı için halkı pek kızdırırdı, ve her tarafta yeryer isyanlar başgösterdi.

Türk İstilâsı:

Bu arada bazı Türk kabileleri bir birleşme yaptılar. Anadolu, bilhassa Pont ve Paflagonya üzerine yürüdüler, ve 391 de Pont kıt'ası Hazer hükümdarı Salip hanın kumandası altında bulunan Peçenkler, Kemanlartarafından işgal edildi ve Roma idaresi Pont kıt'asından kaldırıldı. Bu işgalden sonra, bütün Anadoluyu işgali altına almağı şiddetle arzu eden Hün hakanı Erkilhan, Peçenklerin serdarı Sungayhan ı zaptedilen kıt’aya kumandan olarak tayin etti. Sungayhan aynı zamanda memleketi genişletmek için mücadeleye memur edildi. Kendisi, diğer bir kısım kumandanlarla birleşti. Bir taraftan Salep, öbür tarafından Bağdat, öteki taraftan da Üsküdar önünde, Kadıköy hudutlarına kadar zapt ve istilâ etti.

Bu sırada Roma İmparatoru Teodos Roma şehirlerini şark ve garp diye ikiye ayırdı. Şark yani Bizans imparatorluğu na büyük oğlu Arkedyus u; Garp, yanı Latin İmparatorluğu na da küçük oğlu Honaryos u tayin etti. (391) ve bundan sonra da kendisi muharebe sırasında münhezim bir halde öldü.

Sonraları Rum imparatoru olan Marsiyönes, Anadoluda Günlerin hücumunu kırdı ve Pont kıtasını Roma idaresine geçirdi. (451)

İran İstilâsı:

Anadolunun mühim bir kısmım Hunların istilâsından kurtaran Bizanslılar, bir zaman sonra şarktan, Tatarların cenuptan İranlılarınistilâsına uğradılar. (572 - 575) Rumlar, garp imparatorluğunun Cermen istilâsı neticesi olarak istihaleye uğradığı zamanlarda, oturdukları yerin mevkii ehemmiyetleri sayesinde yaşayabiliyorlardı. Esasen Hum imparatorluğu nun payitahtı olan İstanbul'u zaptedemiyorlar, bilâkis Bizanslılar donanmaları sayesinde Anadolunun her tarafına asker dökebiliyorlardı. Hatta İstanbul ile Kayseri arasında muharebe hattı bile vardı. Bu hat, Kızılırmak, Sakarya ve İzmit vadilerini takip ediyordu.

Bu yüzden Bizanslılar, İranlılara bir müddet mukavemet eltiler. En sonunda İran hükümdarı Husrerpezir büyük bir ordu ile Diyarbekirüzerinden Anadoluya girdi. Pont, Paflagonya ve Kapadokya kıtalarını zaptederek İstanbula doğru yürüdü. ve kadıköyüne geldi. Bu suretle Anadolu ve bu arada Paflagonya tranlılann eline geçmiş oldu. (609)

Fakat sonra, Bizans imparatoru, Herakliyos, muntazam ordu ve donanma İle Karadeniz havalisini baştanbaşa geçti. İranlılarla karşılaştı, onları bozdu. Husrse II nin kendi oğlu tarafından öldürülmesi işi de Bizanslıların işine yaradı, istilâ olunan bütün yerler ve bu arada Paflagonya da tekrar Bizanslıların eline geçti. (622) Bundan sonra, büyük Roma İmparatorluğunun Anadoluda yapmış olduğu mülki ve askeri teşkilât bütün bütün değiştirildi. Herakliyos Anadoluyu Teme tayırdı. Bunlardan birisi de Paflagonya Temi idi. Bugünkü Çankırı ve Kastamonu Vilâyetlerinden ibaret olan bu temin merkezi Gangra yani Çankırı idi.

Arap İstilası:
Gerek İranlılar ve gerekse Bizanslılar, uzun süren bu muharebelerden sonra hayli yorgun düştüler, ve gözleri her zaman birbirinde kaldı. Dışardan gelecek her hangi bir hücumu hesaba katmadılar. Gittikçe kuvvetlenmekte olan Araplara karşı da lakayt kaldılar, hatta Şam hilâfeti zamanında, Bizans imparatorluğunun zaafından istifade eden Arap mücahitlerinden Abdülmelik zade Emir Mesleme, Kapadokyayı büyük bir galibiyetle zaptetti. (687 - 708) Emir Mesleme Malatya ve Kayseriyi zaptederek şark valisi oldu. (705) ve sırasile Anadolunun bir çok şehirlerini zaptederek Ankara ya bile girdi. Rumlar buna çok kızdılar. Var kuvvetlerini harcıyarak asker topladılar, ve Emir Meslere'ye hücum etliler. Bu sırada 80 bin kişilik bir imdat kuvveti Muhammed Mertan Ibni Hakemin idaresinde Anadoluya girdi ve Bizanslılarla Araplar arasında yapılan uzun muharebelerden sonra, Rumlar mağlup oldu, ve imparator Ağritot un başı kesildi. Bu suretle Anadolunun büyük bir kısmı, Karadeniz sahili ve bu arada Paflagonya, Şam hilâfetinin idaresi altına geçti. (715)

Bu havali (734) yılına kadar kâh Arapların, kâh Bizanslıların mağlubiyetle neticelenen muharebelere sahne oldu ve bir çok defa şehirler zapt ve tahliye edildi.

Bu muharebeler esnasında Kastamonu havalisinin Araplar tarafından zaptedilmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Zira, Pont valisi Kostan Amasyanın Araplar tarafından işgalini müteakip Paflagonyaya kaçtı ve orada topladığı kuvvetle Amasyayı kuşattı ve zaptederek Sivas'a kadar ilerledi.Sonra Konstantin Araplarla yaptığı bir muharebede esir düştü ve Pont kıt'ası yine Araplar tarafından istilâ edildi. Fakat bu defa da imparator Leon Yuvanis adındaki kumandanın kumandasındaki ordu, Sinop tarafından Amasyaya hücum etti, ve muharebede Pont tekrar zaptedildi. Araplar Yuvanis’i yine Sinop taraflarına kadar sürdüler. Fakat buna rağmen yine Paflagonyayı zaptetemediler. Mahaza, Paflagonyanın civarı, 711-744 seneleri içinde Araplarla Bizanslılar arasında pek çok muharebelere sahne oldu, ve Bizanslılarla Araplar arasında başlayan münaferet, 922 senesine kadar devam etti. En nihayet Araplar, Bizanslılar tarafından Anadoludan kovuldu ve Kastamonu havalisi de bu tarihten sonra Bizans İmparatorluğunun bir eyaleti halinde kaldı. [1]

Kommenler devri:

Bizans imparatorluğu, Paflagonyayı, Pont eyaletine mülhak bir sancak halinde idare etmeğe başladı. Ve bu hal bir müddet böylece devam etti. Aradan hayli zaman geçince, İstanbul Latin İmparatorlarının eline geçti.

Bizans İmparatorlarından Andremik Komnenüs'ün meşru varisi ve torunu Aleksi Komnen, kardeşi Dacit(?) yardımile bir ordu kurdu. Karadeniz sahillerini, eski Pont krallığını teşkil eden Paflagonya ve Marmara sahillerini istilâ etti. Ve bu vilâyetlerden müteşekkil olarak bir Trabzon İmparatorluğu kurdu. (1204 -1222) Kastamonu havalisi de bir hayli zaman bu İmparatorluğa tabi bir eyalet olarak kaldı. Ve Oğuz Türklerinin eline geçinceye kadar Komnen ailesi tarafından idare edildi.

Trabzondaki Komnen ailesi, orada 1204 ten 1462 senesine kadar hükümet sürdüler. Fakat Kastamonu çok daha evvel Türklerin eline düştü. Bu arada Kastamonuyu idare eden Komnen sülâlesine mensup Vali veya Hükümdarlarının isimlerini sıralamak mümkün olamamıştır. Çünkü o zamanki tarihî vak'aları aydınlatacak elimizde bir vesika yoktur. Komnenlerin tarihinden de Kastamonu vaziyetini istihraç etmek mümkün olamamaktadır. Bununla beraber, ilerde Türk istilâları batısında Kastamonuyu müdafaa eden ve Türklere karşı tecavüzde bulunan ve Komnenlere mensup olan, Kastamonu Bey veya valilerinden sırası geldikçe bahsedeceğiz.

21 Ağustos 2018 Salı

Paflagonya Tek Parça

PAFLAGONYA DEVRİ

Eti imparalorluğunun inkırazını müteakip, onlarla beraber veyahut onlardan sonra Önasya'dan gelmiş ve Etilerin himayesi altında Küçük Asyanın muhtelif yerlerine yayılmış olan Türk kabileleri, yerlerinde müstakil birer küçük devlet haline gelmişlerdir. Bu Türk kıbileleri Firikyalılar, Bitinyalılar, Lidyalılar, Paflagonyalılar, Muşhiler, Komgenler'dir. Bu Akvam Anadolu kıt'asının en eski sakinleri olan Etilerin üzerine gelmişler ve onların imparatorluğunu, devletlerini, hatta bütün içtimai teşkilstlarını inhilâl ettirmişlerdir. Bu kavimlerin hepsine, Trak kavmi denilmiştir. Paflagonyalılar da. Trak kavmine mensup olduğu cihetle onların da bir Türk kabilesi olduğu artık tahakkuk etmiştir.

Hudut:

Paflagonya kıt'ası, şarkın Kızılırmak (Halis), garben  Sakarya nehirleri, cenuben Firiçya ve Galatı memleketlerile mahdut idi. Şimalde, Karadeniz bulunuyordu. Yani şimdiki Kastamonu, Sinop, Çankırı, viliyetlerini tamamile, Samsun, Bolu ve Zonguldak villyetlerinin de bir kısmını ihtiva ediyordu.

İstilâlar:

Paflagonya, kendi varlığı derecesinde müstakil bir devlet halini almağa başladıktan pek az bir zaman sonra, bir çok îstilâlara maruz kaldı ve asırlarca Paflagonya toprakları üzerinde yabancı hâkimiyeti hüküm sürdü.

Firikya istilası:
Firikyalılar, Milâddan Önce 1555 senesinde Küçükasyayı, Boğaziçi'nden Antitoros’lara kadar işgal ettiler. Ve bu meyanda Kastamonu ve havali­sini de işgalleri altına almış oldular, ki bu istilâ, Eti İmparatorluğunun inkırazından sonra, bir istiklâl kudreti gösteren Paflagonya için ilk felâ­ket sayılır. Bu felâket te bir hayli zaman devam etmiştir. Bir müddet müstevli halde kalan Firikya hükümeti, Udya ve Kimri (Kimer)lerin taarruzu ile karşılaştı. Ve VII inci asırda Kimriler bütün Ka­radeniz sahilini ve dolayısile Kastamonuyu işgal eylediler. Ve Milâttan önce VI inci asırda Fırikyalıların inkırazına sebep oldular. Bu havali de ondan sonra Lidyalılann eline geçti. Halbuki Lidyalıların asıl merkezi Menders Gedis vadileri idi.

Lidya istilâsı:
Lidya hükümdarlarından Giges; idare ettiği mahirane siyaseti yüzün­den Lidyayı zamanın en mühim bir ticaret merkezi haline getirdi. Bu meyanda Sinop, Karadeniz cihetinde ikinci derecede bir ticaret mahreci, Kastamonu da o mahrece giden yol olmak itibarile, Lidyanın en ehem­miyetli birer mevkii halinde bulunmuştur.

Gigesin büyük emel ve itina ile kurduğu itilâf ve muvazene siyaseti, Kimri ve Trakların bir kasırga gibi Anadoluyu saran istilâlarile altüst oldu. Ve nihayet Kimrilerle İraklar Paflagonyayı merkez edindiler ve etrafla muharebelerine devam ettiler. (Milâttan önce 660) ve Lidta hükümdarı Giges ile yaptıkları muharebede mağlûp oldular. Giges, Kimri­lerin reislerinden ikisini zincire vurarak Ninura'ya yolladı.

Aradan az bir zaman geçince, mağlûp vaziyette bulunan Kimriler başlarına mahir ve muktedir bir kumandan olan Toktamış'ı geçirdiler. Toktamış Lidya üzerine bir intikam hücumu yaptı ve Lidya hükümdarı Giges bu meydan muharebesinde öldü. (Milâttan önce 652) Toktamış tarafından istilâya uğrayan Lidya yağma edildi. Ve Kimriler Şart şehrine girdiler. Hatta Efed ve Menderes’e kadar yürüdüler.

Toktamış, bilâhara, Asur üzerine yürümek için Kilikya'ya gitti. Ora­da muharebe hazırlığı yaparken Asurların hücumuna uğradı, mağlûp oldu ve öldü. (Milâttan önce 650)

Kimriler, bu mağlûbiyetten sonra bir daha Paflagonya'ya dönmediler, cenuba çekildiler; Suriye ve Mısır içlerine doğru dağıldılar.Bu suretle Paflagonya yine Lidya idaresi altına geçti ve hayli zaman Lidya idaresi altında kaldı. Bilâhara Lidyanın şahin krallarının so­nuncusu olan Kresüs devrinde, Lidya hakikî bir refah ve itilâ devri halinde kaldı. (Milâttan önce 564-561). Ve Paflagonya, bu sırada Krezüs hükü­metinin şark hududunu teşkil etti.

İran istilası:
Krezüs, sulh ve refah içinde vaktini geçirir dururken, bir gün Iran Hükümdarlarından Keyhusrec (Kuruş) in taarruzuna maruz kaldı.

Krezus ordularile İran orduları arasında vukua gelen muharebede Lidyalılar mağlûp oldular. Ve Kurusun ordusu, bütün Lidya, Misya ve bu meyanda Paflagonyayı da işgali altına aldı. Bu suretle Paflagonya bu defa da Iran idaresine geçti.

Dara zamanında, Paflagonya, üçüncü Satraplığın bir kısmı oldu.

İskender istilâsı:
Paflagonya, İran istilâsından sonra bir de Yunan istilâsına uğradı. Hududunu Anadolu sahiline kadar uzatan, İran devletinin vaziyetini, kendi vaziyeti için iyi bulmıyan Makedonyalı İskender topladığı büyük bir ordu ile İran'a harp ilân etti; ve İran ordusunu mağlup ederek Anadoludan çıkardı ve istilâ ettiği yerleri, zaptettiği memleketler sırasına soktu. (Milâttan önce 330)

İskender, bu seferinde bir çok araziyi işgali altına aldıktan sonra Firikya üzerine de yürüdü, orasını zaptetti. Tordiyen Düğümünü yardı ve Paflagonya ile Kapadokya yı da zapt ve istilâ etti.


Müstakil Paflagonyanın kuruluşu:

Büyük Iskenderin ölümünden sonra (Milâttan önce 323) Anadolu kıtası kumandanlar arasında bir taksime uğradı. Paflagonya da Kumandan
Ömen in hissesine düştü. Kumandan Ömenin,Paflagonyayı idare ederken, Kapadokya havalisine yerleşen Amigon ile andan açıldı, PaflagonyalılarIa Kapadokyalıların arasında vukua gelen harpte Ömen maktul düştü,
Paflagonya, bu defa da Antigonun eline geçti. Fakat çok geçmeden Antigon ile Selefgüs arasında bir ihtilâf çıktı, yapılan muhasebede Setefgüs de Antıgonu mağlup etti ve öldürttü. (Milâttan önce 301)

Bu vak'alardan sonra, artık Paplagonyaya tecavüz eden olmadı. Paflagonya da rahat bir nefes aldı ve bu sırada teşekkül edan diğer
Anadolu hükûmatlari gibi o da mecmu heyetile müstakil bir devlet şeklini aldı. (Milattan önce 301)

Paflagonyalıların Menşeleri:
Paflagonyalılann menşeleri hakkında bir çok müellifler mütalea yürütmüşler, fakat hiçbirisi de esaslı bir malûmât vermek imkânını bulamamışlardır.

Hatta bu gün, kavim isimlerinin de ne olduğu belli değildir. [1]Thiodor Reinach göre, Paflagonyalıların Asyaya muhaceretleri, herhalde Trakların muhaceretinden daha evveldir. Katalogue des Vaisseaur, Asyadaki Trakların bilmediği halde Parthenios (Bartın) çayı kenarlarında oturan Paflagonyalılan bilhassa kaydeylemektedir. Ve Paflagonyalılar, nara
larını Acemlerden alan ve asılları binnisbe yeni ve karışık bir kavim olan Kapadokyalılardan daha evveldirler. O zamanlar8 Paflagonyalılar, Enetlerle birlikte aşağı Kızılırmağın sağ taraf sahilleri boyunca yerleşmişlerdi.

İlyada, Enetlerden bahsetmemekle beraber, muhaceret suretile gelen Paflagonyalıların şefleri Plyemene (Plemen)nin idaresinde meydana
çıktıklarını ve sonra ikiye ayrılarak birisinin Amasra ya yakın olan Egialos civarındaki köye yerleşerek orada kadim Coucon (Kukon) ve Mariyanis kabilelerinin yerlerine yerleştiklerini, bir kısmının da Truca Muharebesinden sonra, Adriyatik sahillerine hicret eylediklerini yazmaktadır. [1]

Paflagonyalılar, Truva muharebesinde şefleri olan Plemenin kumandası altında Yunanlılara karşı Truvalılara yardım etmişlerdir.

Humer, Paflagonyalıları, Piriyam'ın imdadına gelen kavimler arasında sayıyor. O vakitler Paflagonya, ester cinsinin iyiliklerile şöhret almıştı. Şarl Tdksiye ye göre, Paflagonyalılar Mısırlı bir ırk olarak buraya ismi verilen Paflagon un babası ve bu kıt'ada ilk defa tavattun eden
Phinće (Fine) tarafından getirdiklerini iddia ederlermiş.
Bir kısım müellifler, Paflagonyalıların Enetlerle hısımlıkları olduğuna göre kendilerine, Sit (İskit) neslinden madut nazarile bakılacağını yazmaktadırlar.

Şarl Teksiyeye göre, Sitler, Truvanın sukutunu müteakip Adriyatik körfezi sahillerine gittiler ve orada Veneliler in büyük cedlerini teşkil ettiler. Ari bir kavim olan Paflagonyalıların, hiç bir müellif; “Sam neslidir»diye iddia etmemiştir. Bütün bunlardan Paflagonya sekenesinin, Halis
nehrinin garp tarafında sakin olan bütün kavimler gibi, Trakyalı bir nesilden oldukları artık tahakkuk etmiştir.

Paflagonyalılar Nasıl bir Kavimdi?

Paflagonyalılar, kavi, kaba ve cesur bir kavimdiler. Müthiş ve müfrit bir istiklâlci idiler, istiklallerini kaybetmekten çok korkarlardı. Bir
taraftan hücum ve yok edilmek tehlikesini sezdikleri zaman, hemen anarşi ve hürriyet âdetlerine dönerler ve mücadeleye başlarlardı. Paflagonyalıların bu yurt severlikleri yüzünden İranlılar, bu hıttayı tamamile zabıt ve rabıtlan altına alamadılar. İskender dahi büsbütün kendisine ramedemedi.

Şarl teksiye, «Ezminci kadimede Paflagonyalılara en kaba adamlar nazarile bakılır ve bütün kavimlerin en arsız ve nefrete şayan olanı sayılırdı» demektedir. [2]

Krenefonsa göre, Paflagonyalılar kuvvetli, sert, avcı ve çoban bir kavimdiler. Millî serbestilerine ve eski âdetlerine çok bağlı idiler. Fakat askeri meziyetleri eski zamanlardan beri sukut etmişti.

Paflagonyalılar çok iyi ata binerlerdi. Paflagonya süvarileri, çok meşhur süvarilerdi. Anadolu, İranlıların eline geçtiği zaman; yanlarına aldıkları Paflagonyalı süvariler, İran süvarilerinin şöhretini arttırmıştı.

Teodor Reynak, Paflagonyalıları vehham, tembel, kısa fikirli ve kandökücü olarak tavsif etmekte ve Paflagonyalı esirlerin Yunanistan'da fena şöhretleri bulunduğunu ilave etmektedir. [1]

Lusiyen, Paflagonyahların karakteri hakkında hayli malûmat vermiştir. [2]

Paflagonya Dili:

Şarl Teksiye, Paflagonyahlar8n Truva harbinden sonra bu kıtaya yerleşip Kapadokya lisanını konuştuklarını yazmaktadır.

Teodor Reynak, Mitridat Opatorunda; Paflagonyalıarın daha önce yerleştiklerini, Acemlerden namlarını alan Kapadokyalıların karışık ve asılları nisbeten yeni bir kavim olduğunu yazmasına bakılırsa, Paflagonyalıların yerleşir yerleşmez Kapadokya lisanını kullanmaları işini, ihtiyatî bir kayitle telekki etmek lâzım gelir.

Bu gün Paflagonya lisanından elimizde hiçbir şey kalmamıştır. Yalnız kalan tek bir kelime vardır; o da keçi manasına gelen Gangra (Çankırı) dır. Bir de Ankara manasına gelen Ankiri vardır.

Paflagonyalıların Dini:

Paflagonyalılar, Firikyalı Sabaziyos mezhebini andırır bir natüratisttiler. Bir çok yerlerde büyük mabetler inşa etmişlerdi [3]. Paflagonyalılara göre, kış, allahı zincirbent eder; ilkbahar onu kurtarırdı. Mabetleri Olgassys (Ilgas) dağından getirilen alelade taşlardan yapılmış bir yuva
idi. Burada taptıktan puta Hades derlerdi. Bunun Mısır krallarından Ptolémié Soter in Serapis mabedine koymak için aradığı Yunanlılaşmış
Paflagonya ilâhı olduğu tahmin edilmektedir [4].


Paflagonya Şehirleri:

Muhtelif müellifler, Paflagonya şehirlerini şu suretle kaydetmektedirler: Amastris (Amasra), Teiyum (Sinop), Pompeiopolis (Taşkökrü),
Cermanikopolis [1].

[1] Kadim Cermanikopolis şehrinin bugünkü mevkii hakkında muhtelif müelliflerin birleşmedikleri görülmektedîr:
Makdonal Kimeiri nin (Asya seyyahatı vekayinamesi)nde kadim jermanikopolis şimdiki Kastambolu, Kastamonudur.

Maner’e göre, Kadim Sara Şehridir.

M. Henni nin Manuel de Numismatique Ancienne inde Çankırı'dır.

Batlamyos un Ayasofya Kütüphanesindeki Coğrafyasının haritasında Germanikopolis yahut Yermanikopolis, şimdiki Boyabat yerinde gösterilmiştir.

Yalnız, Paflagonyanın asıl merkezi neresi idi, bugün henüz malûm değildir. Bir kısım müellifler, merkezin Amasra olduğunu, bir kısmı da
Gangra (Çankırı) olduğunu söylemektedirler. Bugün, Safranboluya tabi, Ulus adını taşıyan yerdeki eski eserlere bakılırsa, Paflagonyanın İlk
merkezinin Ulus olduğuna muhakkak nazarile bakmak lâzımdır.

Amasranın İskenderden sonra yapıldığına bakılırsa, Paflagonya merkezinin, Romalılardan önce Amasra olduğunu ve sonra başka bir hüküm dar tarafından merkezin başka bir yere; belki de Gangraya kaldırıldığını kabul etmek doğru olur.

Amasranın, bugün asıl yeri belli değildir. Şimdiki Amasra Kromna,Seram, Teium (Filyas) [3] adlarındaki üç şehrin yıkılarak yapılmasından :
hasıl olmuştur.

Bu havali, eski Cografiyunca, Milet müstemlekesi  idi ve evelce Dinastların hükmü altındaki mamur ve mühim Herakle şehrine aitti. Adaların neslinden Prens Amastris, Heraklenin müstebit hâkimi Denis ile evlendi. Sezam, Kiteros, Kromna ve Teium şehirlerini yıktı ve ahalisini yeni şehre
topladı ve bu yere de Amastris adını verdi. [4]

Yunanlılar Sinop şehrinin kuruluşunu Argonot Otokilos a isnat etmişlerdir. Sonra Milezinenler bu yerin güzelliğini ve içindekilerin zaafını görerek hâkim oldular ve dışardan muhacir getirdiler. Harmen adını taşıyan küçük kasaba, Sinop’un garbinde idi. Daima az gemi uğrayan bu ehemmiyetsiz şehrin mevkii bugün belli değildir.

Paflagonya Kralları ve 200 senelik vukuat:

Paflagonyalıların ilk şefleri Plemendir. Kendilerinin ilk Anadoluya gelişleri Plemenin kumandası altında olmuştur. Bu sebepledir ki Paflagonyada saltanat süren krallara  Pylauemenes derlerdi. Plemenlerin ne kadar saltanat sürdüklerinin meçhul olduklarını yazar. [1]Tarih, Paflagonya hükümdarlarının en meşhurlarından bir kaçını tesbit etmiştir. Bunlar, Milâttan 179 sene önce hûkum suren Morzios, yine milâttan 131 sene önce hükümdar olan Plemen ve yine milattan 121 yıl
önce ölen hükümdar Plemen II bilhassa zikredilebilir.

Gerçi Plemen adında başka bir hükümdar gelmişse de, bunlar Paflagonya tarihinde mühim roller oynayamadıkları için tesbit edilememiştir.

Paflagonya Topraklarının hususiyeti:

İskenderin ölümüne kadar muhtelif istilâlara maruz kaldığını yukarıki kısımlarda evvelce bildirdiğimiz Paflagonya, istiklâlini ilân eyledikten sonra da bir çok hükümdarların hırs ve tamalarım tahrik eylemiştir. Paflagonya küçük bir kıt'a olmakla beraber, ona sahip olmak istiyenler pek çoktu. Komşu hükümdarların pek çoğu memlekette her zaman iğtişaşlar çıkarmak için rastgele tahriklerde bulunuyorlar ve Paflagonyayı parçalamak ve bu suretle kolaycacık zabtetmek istiyorlardı.

Paflagonya arazisi, dağlık olmakla beraber kuvvei înbatiyece Kızılırmağın şark tarafındaki araziden aşağı kalmıyordu. Bahusus, daha sonraları Romalıların donanmalarına vucut veren nihayetsiz ormanları ihtiva ediyordu. Paflagonyanın sahibi bulunduğu ormanlar Bitini ile birleşerek ta Olp a kadar uzanan bir ağaç denizi halinde idi.

Bütün bu sebeblerden Paflagonyanın düşmanı çoktu. Fakat arazisinin — teşekkülü İktizası — dağlık olması, yabancı İstilâlarını büyük bir müşkülâta maruz bırakacak vaziyette idi.

Birinci Mitridatın Paflagonyaya yaptığı tesirler:

Paflagonyalılarda istiklal ve hürriyet fikri,
bilhassa Kumandan Ömenin ölümünden sonra daha çok kuvvetlenmeğe başladı.

Tarihte ilk defa Pont kralı unvanını alan sahte Esmerdis i imha eden hükümdar Mitridat Kıtısdes, Ömenin Antigon ile yaptığı harpte Ömenin tarafını İltizam etmiş, fakat Ömen muharebede ölünce Kıtısdes de Paflagonyada llgas dağı geçidindeki Kimyata kalesine çekilmişti.

Ömen öldürüldükten sonra, onun hissesi olan Paflagonya ve Kapadokyayı ve ondan sonra da bütün Anadolu ve Suriyeyi zabt, Batlamyos, Selefgüs, Lizimahos ve Ksandarı mağlup ederek Asya Hükümdarı olan Antigon, Paflagonyalılara karşı bir hayli zalimane hareketlerde bulunmuştu.

Kıtıstes, çekildiği Kimyata kalesinden mütemadiyen Paflagonyalılara istiklâl ve hürriyetlerine kavuşmaları için telkinlerde bulunuyor ve onları durmadan teşvik ediyordu. Kıtıstes bu hareketile aynı zamanda elinden alındığı Pont ülkesine tekrar kavuşmak istiyordu.

Mitridat Kıtıstes'in devamlı tahrik ve telkinleri yüzündendir ki Paflagonyalılar, Serhas le ittifak etmek cesaretinde bulundular ve onlara yardıma asker de verdiler. Fakat yine müfrit istiklâl ve hürriyet emelleri yüzündendir ki, İrana olan tebaiyetleri muvakkat oldu, ve yine diğer bir sülâleye tabi oldular. Bu sülâle, bazı eski müclliflerce Suriyeli kadim cinse mensup addedilmiştir. Halbuki, bu yeni sülâle de İranlıların yalnız boyunduruğuna girmek değil, Lokossiriler le de karıştılar ve onların hükümetini kabul ettiler.

Bütün bu vukuatla Mitridat Kıtıstes'in siyaset politikası, büyük müşkilatla karşılaşmış oldu. Paflagonyalılar, kendisini büyük bir aşk ve şevk ile takip ettiler, ve tavsiye üzerine yeniden anarşi ve hürriyet davalarını tahakkuka koyuldular. Mitridat Kıtıstes bu fırsatlardan istifade etti, ve bütün bu kavimleri hükmü altına almağa muvaffak oldu. Fütuhatını Halisin şarkına kadar götürdü, ve bütün bu havalide 36 sene hükümdarlık etti; 88 yaşında olduğu halde öldü.

Pont Hâkimiyeti Altında Paflagonya:

Kıtıstes'in ölümünden sonra, Paflagonya bir asır kadar huzur ve sükûn içinde yaşadı. Bir müddet sonra, yine sağdan ve soldan hücumlara
maruz kaldı.

Milâttan önce ikinci asım birinci rub'unda, siyasi taksimat dolayısile parçalanan Paflagonya, komşusu Galatya gibi mahvolacak bir vaziyete
gelmişti.

Beşinci Mitridatın oğlu Fernak Çanakkale boğazını elde ederek nüfuzunu Trakyaya doğru yürüttü. (Milâttan Önce 176)

Bu sırada Paflagonyanın sahil ve Amnias mıntıkası Ponta verildi. Garp taraftaki bir kısım arazi Bitinya tarafından zaptedildi. Ayrıca içerde
bazı müstakil küçük beylikler de meydana çıkmağa başladı.Galatyalılar tarafını İltizam eden bu küçük Beyliklerden birisinin başında olan Morzios, Furans muharebesinden sonra Gangra (Çankırı) dan harekete geçti, ve bütün Paflagonyayı hükümeti attında topladı.

Morzios'un halefi, Plemen oldu.

Plemen, Roma müttefikleri arasında bulunuyordu. Aristonik harbi nin sonunda memleketi Mitridat Etergtl e vasiyet etti. Fakat variyetinin yerine getirilmesi, Romalılar tarafından menedildi.

Mitridat Opatorun seyahati esnasında Paflagonya içerileri, birbirine rakip bir takım beyler arasında parçalandı. Bu karışıklık, Paflagonyanın parçalanmağa başlamasına bir alâmetti. Fakat memleketin dağınık olan teşekkülü iktizası dolayısile yabancı istilalarının büyük müşkilâta maruz kalacağı şüphesizdi. Milâttan önce 140 senesindeki saray faciasından sonra, Mitridat Opator, Bitinya Hükümdarı Nikomet ile bir ittifak yaptı.. Mitridat, Kimberlere gizli sefaret gönderdi; kışın askerlerini manevralarla meşgul etti ve ilk baharda müttefiki ile birlikte Paflagonya üzerine hücum, bütün Paflagonya arazisini zabt ve aralarında taksim ettiler. Her iki müttefik, Paflagonyadan kendi topraklarına hudut olan yerleri aldılar; Paflagonyanın şark hudutları Ponta, Garp kısımları da Bitinyaya bağlandı.

Romanın Paflagonyayı Himayesi:

Memleketleri ellerinden alman Paflagonya Beyleri, Romaya şikâyette bulundular. Sit Beyleri Scibir in oğulları Mitridatın bu istilâsından şikâyet için daha evvei Romaya gitmişlerdi.

Gerçe Sitler, Romalılara taraftar değildiler. Fakat, Pont kralının fütuhatını da hoş görmüyorlardı.

Romanın Mitridata Karşı Giriştiği Mücadele:

Roma, vaziyetin fenalığını düşündü. Bu istilâ, kendileri için de bir tehlike teşkil edebilirdi. Derhal işe müdahaleye lüzum hissedildi. Sena o zamanın usulüne uygun olarak mahallerine bir hey’et göndermeğe karar verdi; statükonun muhafazası için kralları davet etti.

Mitridat Opatör, Paflagonyanın ve bilhassa Gangra (Çankırı) nın kendisine irsen aid olduğunu İddia etti, ve ortaya koyduğu bir şartla Paflagonyayı meşru sahibine geri vermeğe hazır olduğunu bildirdi. Sonra da gayrı meşru çocuğunu, Plemen adı ile, Paflagonya kralı Hân etti. Konsül Mariyüs, Mitridattan, muahedeler mucibince Kimber'ler aleyhindeki sevkulceyşinin geri alınmasını istedi. Mitridat bunu mûstebziyane karşıladı, ve artık kendisinin askeri olmadığını bildirdi.

Roma komiserlerinin gözü önünde ve onların tehditlerine rağmen iki kral, Galatyayı da işgal eylediler, ve himayelerini orada da kurdular. Bu suretle Mitridat Bütün kavimleri hükmüne tabi kıldı, ve Fütuhatım Kızılırmağın şarkına kadar götürdü. Ordan da Romalılara meydan okumağa başladı.

Pont Ve Paflagonyanın Romalılar Tarafından Zaptı:

Romanın buna çok canı sıkıldı, ve Senato, Pont arazisi üzerine, General Lüküllüs ü gönderdi.

Lüküllüs, Marmaraya geçerek Paflagonya sahillerine asker çıkardı ve burada karşılaştığı Mitridatın ordusunu bozdu ve onu kaçmağa mecbur etti. (Milattan önce 72)

Lûküllüs, kış bastığı için fazla ileri gitmedi. Kışı olduğu yerde geçirdi. İlkbahar gelince Pont üzerine yürüdü. Mitridat’ın ordusu tekrar bozuldu ve darma dağın olarak kaçtı. Romalılar, bu iki muvaffakiyetten sonra, Pont hakimiyeti altında bulunan Paflagonya ve Pont havalisini yağma ettiler. Hatta ahaliden pek çok esir alarak onları pazarlarda çok ucuz bir fiatle sattılar.

Lûküllüs, Ermenistana kaçan Mitridat’ın peşini bırakmadı; onu takip edenLûküllüs, bu vakadan sonra bir müddet Kapadokyada kaldı. Ermenistan kralı Dikran a müracaat ederek kendisine iltica eden Mitridat’ı teslim etmesini istedi. Dikran, Mitridatın teslimine razı olmadı. Bu yüzden Lüküllüs ile Dikran'ın arası açıldı. Lûküllüs ordusu bu defa da Ermenistana hücum etti. Roma ordusu Dikranın ordusunu da mağlûp etti. Ermenistan da zaptedildi.

Bu sırada Senato, Lüküllüs ordusunun itaatsizliği hakkında yanlış raporlar almakta idi. Bu yüzden Lüküllüs geriye çağırıldı. Yerine az zaman evvel Konsüllükten ayrılan Pompe gönderildi. Pompeye, Mitridata karşı açılan harbin idaresine nezaret etmek, istediği gibi ittifak ve muahede yapmak selâhiyetleri verildi.

Pompenın Anadoluyu vilâyetlere taksimi:

Pompe, Lüküllüsün zaferlerinin semeresini topladı. Zaptolunan müstahkem mevkilerin çoğu, maiyeti tarafından tahrip edildi. Kuyulara büyük kayalar atıldı. Zafer bu veçhile tamamlandıktan sonra Milâttan önce 64 senesi ilkbaharında Pompe, Amisos (Samsun) da krallara mahsus bir meclis topladı. Burada müttefiklerine mükafatlar dağıttı. Lüküllüs’ün vaitlerine hiç kulak asmadı, ve Senatonun tasdikine iktiran etmek üzere Pont krallığı ile mülhakatının siyasi vaziyetini tesbit etti. Eski Plemenitler in haleflerinden biri olan Atal a Gangra İle beraber iç Paflagonyayı, Aristak isminde birisine Gürcistan'ı verdi. Tolistoböyen lerin reisi olan Dejatoros a  Gazelonitid ile birlikte küçük Ermenistan krallığını ve Salip ler, Tibaren ler kıt'alarını, Farnasi (Giresun) Trebizonde (Trabzon) şehirlerini verdi. Damadı Brogitaros a Mitradation kalesini verdi. Arkelaos a Komana Başrahibi unvanı ile hükümdar ve 60 stat arazi bahşeyledi. Geriye kalan diğer Pont, Paflagonya ve Bıtinya arazisinin on bir şehrini de Roma valilerine terketti.

Roma valilerine verilen bu on bir şehir şunlardı:

1 — Kızılırmağın garbinde Amnias tarafından yeniden kurulan Pompeiopolis (Taşköprü)

2 — Kızılırmak ile Yeşilırmak arasındaki Yenişehir  Neapolis (sonraları Fazemon) (ihtimal Merzifon dur) Amasya, Zela (Zile) ve Megalopolis (Kolupen ve Kaminen)

3 — Liköz havzasında 66 harbinin zafer yeri olan mahalde kurulan Nikopolis, Kabira yerinde kurulan Diyospolis, eski Opatoriya yerinde kurulan Manyopolis

4 — Ve nihayet sahil yolunda Amisos (Samsun) Teium (Sinop) ve Amastris (Amasya)

Bütün bu vak'alardan sonra, Paflagonya, Romaya tâbi bir eyalet hâlini aldı, ve Paflagonya hükümeti de ortadan kalkmış oldu.

Paflagonya - 6

Romanın Paflagonyayı Himayesi:

Memleketleri ellerinden alman Paflagonya Beyleri, Romaya şikâyette bulundular. Sit Beyleri Scibir in oğulları Mitridatın bu istilâsından şikâyet için daha evvei Romaya gitmişlerdi.

Gerçe Sitler, Romalılara taraftar değildiler. Fakat, Pont kralının fütuhatını da hoş görmüyorlardı.

Romanın Mitridata Karşı Giriştiği Mücadele:

Roma, vaziyetin fenalığını düşündü. Bu istilâ, kendileri için de bir tehlike teşkil edebilirdi. Derhal işe müdahaleye lüzum hissedildi. Sena o zamanın usulüne uygun olarak mahallerine bir hey’et göndermeğe karar verdi; statükonun muhafazası için kralları davet etti.

Mitridat Opatör, Paflagonyanın ve bilhassa Gangra (Çankırı) nın kendisine irsen aid olduğunu İddia etti, ve ortaya koyduğu bir şartla Paflagonyayı meşru sahibine geri vermeğe hazır olduğunu bildirdi. Sonra da gayrı meşru çocuğunu, Plemen adı ile, Paflagonya kralı Hân etti. Konsül Mariyüs, Mitridattan, muahedeler mucibince Kimber'ler aleyhindeki sevkulceyşinin geri alınmasını istedi. Mitridat bunu mûstebziyane karşıladı, ve artık kendisinin askeri olmadığını bildirdi.

Roma komiserlerinin gözü önünde ve onların tehditlerine rağmen iki kral, Galatyayı da işgal eylediler, ve himayelerini orada da kurdular. Bu suretle Mitridat Bütün kavimleri hükmüne tabi kıldı, ve Fütuhatım Kızılırmağın şarkına kadar götürdü. Ordan da Romalılara meydan okumağa başladı.

Pont Ve Paflagonyanın Romalılar Tarafından Zaptı:

Romanın buna çok canı sıkıldı, ve Senato, Pont arazisi üzerine, General Lüküllüs ü gönderdi.

Lüküllüs, Marmaraya geçerek Paflagonya sahillerine asker çıkardı ve burada karşılaştığı Mitridatın ordusunu bozdu ve onu kaçmağa mecbur etti. (Milattan önce 72)

Lûküllüs, kış bastığı için fazla ileri gitmedi. Kışı olduğu yerde geçirdi. İlkbahar gelince Pont üzerine yürüdü. Mitridat’ın ordusu tekrar bozuldu ve darma dağın olarak kaçtı. Romalılar, bu iki muvaffakiyetten sonra, Pont hakimiyeti altında bulunan Paflagonya ve Pont havalisini yağma ettiler. Hatta ahaliden pek çok esir alarak onları pazarlarda çok ucuz bir fiatle sattılar.

Lûküllüs, Ermenistana kaçan Mitridat’ın peşini bırakmadı; onu takip edenLûküllüs, bu vakadan sonra bir müddet Kapadokyada kaldı. Ermenistan kralı Dikran a müracaat ederek kendisine iltica eden Mitridat’ı teslim etmesini istedi. Dikran, Mitridatın teslimine razı olmadı. Bu yüzden Lüküllüs ile Dikran'ın arası açıldı. Lûküllüs ordusu bu defa da Ermenistana hücum etti. Roma ordusu Dikranın ordusunu da mağlûp etti. Ermenistan da zaptedildi.

Bu sırada Senato, Lüküllüs ordusunun itaatsizliği hakkında yanlış raporlar almakta idi. Bu yüzden Lüküllüs geriye çağırıldı. Yerine az zaman evvel Konsüllükten ayrılan Pompe gönderildi. Pompeye, Mitridata karşı açılan harbin idaresine nezaret etmek, istediği gibi ittifak ve muahede yapmak selâhiyetleri verildi.

Pompenın Anadoluyu vilâyetlere taksimi:

Pompe, Lüküllüsün zaferlerinin semeresini topladı. Zaptolunan müstahkem mevkilerin çoğu, maiyeti tarafından tahrip edildi. Kuyulara büyük kayalar atıldı. Zafer bu veçhile tamamlandıktan sonra Milâttan önce 64 senesi ilkbaharında Pompe, Amisos (Samsun) da krallara mahsus bir meclis topladı. Burada müttefiklerine mükafatlar dağıttı. Lüküllüs’ün vaitlerine hiç kulak asmadı, ve Senatonun tasdikine iktiran etmek üzere Pont krallığı ile mülhakatının siyasi vaziyetini tesbit etti. Eski Plemenitler in haleflerinden biri olan Atal a Gangra İle beraber iç Paflagonyayı, Aristak isminde birisine Gürcistan'ı verdi. Tolistoböyen lerin reisi olan Dejatoros a  Gazelonitid ile birlikte küçük Ermenistan krallığını ve Salip ler, Tibaren ler kıt'alarını, Farnasi (Giresun) Trebizonde (Trabzon) şehirlerini verdi. Damadı Brogitaros a Mitradation kalesini verdi. Arkelaos a Komana Başrahibi unvanı ile hükümdar ve 60 stat arazi bahşeyledi. Geriye kalan diğer Pont, Paflagonya ve Bıtinya arazisinin on bir şehrini de Roma valilerine terketti.

Roma valilerine verilen bu on bir şehir şunlardı:

1 — Kızılırmağın garbinde Amnias tarafından yeniden kurulan Pompeiopolis (Taşköprü)

2 — Kızılırmak ile Yeşilırmak arasındaki Yenişehir  Neapolis (sonraları Fazemon) (ihtimal Merzifon dur) Amasya, Zela (Zile) ve Megalopolis (Kolupen ve Kaminen)

3 — Liköz havzasında 66 harbinin zafer yeri olan mahalde kurulan Nikopolis, Kabira yerinde kurulan Diyospolis, eski Opatoriya yerinde kurulan Manyopolis

4 — Ve nihayet sahil yolunda Amisos (Samsun) Teium (Sinop) ve Amastris (Amasya)

Bütün bu vak'alardan sonra, Paflagonya, Romaya tâbi bir eyalet hâlini aldı, ve Paflagonya hükümeti de ortadan kalkmış oldu.

19 Ağustos 2018 Pazar

Paflagonya - 5

Birinci Mitridatın Paflagonyaya yaptığı tesirler:

Paflagonyalılarda istiklal ve hürriyet fikri,
bilhassa Kumandan Ömenin ölümünden sonra daha çok kuvvetlenmeğe başladı.

Tarihte ilk defa Pont kralı unvanını alan sahte Esmerdis i imha eden hükümdar Mitridat Kıtısdes, Ömenin Antigon ile yaptığı harpte Ömenin tarafını İltizam etmiş, fakat Ömen muharebede ölünce Kıtısdes de Paflagonyada llgas dağı geçidindeki Kimyata kalesine çekilmişti.

Ömen öldürüldükten sonra, onun hissesi olan Paflagonya ve Kapadokyayı ve ondan sonra da bütün Anadolu ve Suriyeyi zabt, Batlamyos, Selefgüs, Lizimahos ve Ksandarı mağlup ederek Asya Hükümdarı olan Antigon, Paflagonyalılara karşı bir hayli zalimane hareketlerde bulunmuştu.

Kıtıstes, çekildiği Kimyata kalesinden mütemadiyen Paflagonyalılara istiklâl ve hürriyetlerine kavuşmaları için telkinlerde bulunuyor ve onları durmadan teşvik ediyordu. Kıtıstes bu hareketile aynı zamanda elinden alındığı Pont ülkesine tekrar kavuşmak istiyordu.

Mitridat Kıtıstes'in devamlı tahrik ve telkinleri yüzündendir ki Paflagonyalılar, Serhas le ittifak etmek cesaretinde bulundular ve onlara yardıma asker de verdiler. Fakat yine müfrit istiklâl ve hürriyet emelleri yüzündendir ki, İrana olan tebaiyetleri muvakkat oldu, ve yine diğer bir sülâleye tabi oldular. Bu sülâle, bazı eski müclliflerce Suriyeli kadim cinse mensup addedilmiştir. Halbuki, bu yeni sülâle de İranlıların yalnız boyunduruğuna girmek değil, Lokossiriler le de karıştılar ve onların hükümetini kabul ettiler.

Bütün bu vukuatla Mitridat Kıtıstes'in siyaset politikası, büyük müşkilatla karşılaşmış oldu. Paflagonyalılar, kendisini büyük bir aşk ve şevk ile takip ettiler, ve tavsiye üzerine yeniden anarşi ve hürriyet davalarını tahakkuka koyuldular. Mitridat Kıtıstes bu fırsatlardan istifade etti, ve bütün bu kavimleri hükmü altına almağa muvaffak oldu. Fütuhatını Halisin şarkına kadar götürdü, ve bütün bu havalide 36 sene hükümdarlık etti; 88 yaşında olduğu halde öldü.

Pont Hâkimiyeti Altında Paflagonya:

Kıtıstes'in ölümünden sonra, Paflagonya bir asır kadar huzur ve sükûn içinde yaşadı. Bir müddet sonra, yine sağdan ve soldan hücumlara
maruz kaldı.

Milâttan önce ikinci asım birinci rub'unda, siyasi taksimat dolayısile parçalanan Paflagonya, komşusu Galatya gibi mahvolacak bir vaziyete
gelmişti.

Beşinci Mitridatın oğlu Fernak Çanakkale boğazını elde ederek nüfuzunu Trakyaya doğru yürüttü. (Milâttan Önce 176)

Bu sırada Paflagonyanın sahil ve Amnias mıntıkası Ponta verildi. Garp taraftaki bir kısım arazi Bitinya tarafından zaptedildi. Ayrıca içerde
bazı müstakil küçük beylikler de meydana çıkmağa başladı.Galatyalılar tarafını İltizam eden bu küçük Beyliklerden birisinin başında olan Morzios, Furans muharebesinden sonra Gangra (Çankırı) dan harekete geçti, ve bütün Paflagonyayı hükümeti attında topladı.

Morzios'un halefi, Plemen oldu.

Plemen, Roma müttefikleri arasında bulunuyordu. Aristonik harbi nin sonunda memleketi Mitridat Etergtl e vasiyet etti. Fakat variyetinin yerine getirilmesi, Romalılar tarafından menedildi.

Mitridat Opatorun seyahati esnasında Paflagonya içerileri, birbirine rakip bir takım beyler arasında parçalandı. Bu karışıklık, Paflagonyanın parçalanmağa başlamasına bir alâmetti. Fakat memleketin dağınık olan teşekkülü iktizası dolayısile yabancı istilalarının büyük müşkilâta maruz kalacağı şüphesizdi. Milâttan önce 140 senesindeki saray faciasından sonra, Mitridat Opator, Bitinya Hükümdarı Nikomet ile bir ittifak yaptı.. Mitridat, Kimberlere gizli sefaret gönderdi; kışın askerlerini manevralarla meşgul etti ve ilk baharda müttefiki ile birlikte Paflagonya üzerine hücum, bütün Paflagonya arazisini zabt ve aralarında taksim ettiler. Her iki müttefik, Paflagonyadan kendi topraklarına hudut olan yerleri aldılar; Paflagonyanın şark hudutları Ponta, Garp kısımları da Bitinyaya bağlandı.

16 Ağustos 2018 Perşembe

İneboluda Bir Konuşma

İNEBOLU DA BİR KONUŞMA (28. VIII. 1925)

Türk Ocağında giyim ve şapka hakkında.

Hanım ve Bey arkadaşlarım;

Bana huzuru nezihanenizde söz söylemek fırsatını bahşettiniz diye çok bahtiyarım. Bunun için size sureti mahsusada teşekkür ederim. Derakap ilâve etmeliyim ki, inebolu’nun muhterem halkı beni çok samimi kabul etti; hakkımda kalbî tezahüratta bulundu. Bunun bende tevlit ettiği memnuniyet hislerini Belediye dairesinde ve hükümet konağında bilvesiyle söylemiştim. Fakat burada, huzurunuzda bir defa daha bu memnuniyetimi ve samimi teşekküratımı ifade etmek benim için çok zevkli bir vazifedir. Müsaadenizle onu izah edeyim :

Arkadaşlar, ben sevgili memleketimizin hemen bütün aksamını gezdim, gördüm. Vatandaşlarımızın büyük kitleleriyle yakından temas ettim. Bütün bu candan temaslarımın bende bıraktığı silinmez hâtıratı şad ve tezkâr ederken, beyan etmeliyim ki bu havalide, Çankırı ve Kastamonu havalisinde ilk defa olarak seyahat ediyorum. Arkadaşlar, bu havaliyi yakından görmek benim için mukaddes bir emel halinde idi. Bu emel şüphesiz memleket ve millet vezaifini vukufla ifa noktai nazarından aynı zamanda bir vazife idi. Onun için vilâyet namına Ankara'ya gelen heyeti muhteremenin vukubulan davetine memnuniyetle ve derhal icabet ettim. Bu noktada güzel ve yüksek bir tecelliyi ifade etmek, benim için çok medarı iftihar olacaktır. Mühim bir vazifenin ifasında benden evvel müteşebbis, millet olmuştur. Benim şu veya bu sebeple tehir ettiğim mühim vazifeyi millet hana ihtar etmiş ve yaptırmıştır. Bunu milletin ruhu müşterekindeki ulviyet ve rüşde parlak bir misal olarak zikretmeliyim.

Efendiler; bu hitap münasebetiyle ufak bir noktayı tekrar edeyim. “Efendiler” dediğim zaman başka yerde olduğu gibi burada da bunun medlülü Hanımefendiler ve Beyefendilerdir. Bu seyahatim ne isabet oldu, vâsi ormanlariyle, müteaddit ve mütenevvi madenleriyle Türkiye Cumhuriyetinin en mühim servet menbalarını ihtiva eden bu mıntakayı yakından görmek benim için ne kadar istifadeli oldu. Fakat çok yüksek sada ile ifade etmeliyim ki, bundan daha çok ve daha kıymetli istifade bahş olan şey, bu mıntaka halkıyle yakından temaa etmek oldu. Bütün meşhudatım her noktai nazardan beni çok bahtiyar etmiştir. Çankırı’da, Kastamonu’da, Ankara’dan İnebolu'ya kadar bütün bu üç yüz elli kilometrelik güzergâhta, bugün burada samimi huzurlariyle şerefyâb olduğum muhterem İnebolulularda gördüğüm tenevvür, yüksek zihniyet ve inkişaf derecesi cidden iftihara şayestedir. Cidden ehemmiyetle zikre şayandır. Bu bâriz hakikatin aksini iddia edenlerin de, mevcudiyetini düşündükçe müteellim oluyorum. Bu gibiler millete, milletin istidadına, milletin yüksek âmâline ne kadar bigânedirler. Bu gibiler kendi gafietlerini umumi zannetmek gafleti amikasındadırlar. Kendi dar zihniyetlerini vahidi kıyasî tutarak milleti her türlü yüksek teceddütten mahrum etmeğe kalkışıyorlar. Milletin medeniyet ve insanlık yolundaki uzun hatvelerini durdurmak için âdeta çırpınıyorlar. Fakat o gibiler niçin düşünmüyor ki, buna artık imkân kalmamıştır.

Ey memleketini seven ve memleketi, milleti için hayatım fedadan çekinmemiş bulunan kıymetli vatandaşlar! Hep beraber bütün cihana sarih ifade edelim ki, hunca inkılâbatın şuurlu kahramanı olan bu millet, medeniyet güneşinin bütün hararetini almıştır. Şüphe etmeğe mahal var mıdır ki, bu hararetin füyuzatı elbette emrivaki halinde feyizli olarak fışkırmaktadır. Muhterem arkadaşlar, gerçi çok kısa zamanda seri ve kesif denilecek kadar siyasi, idarî, içtimai inkılâplar yaptık. Bu yaptıklarımızın sür’at ve kesafetinden ancak memnuniyetle ve bahtiyarlıkla bahsolunabilir. Çünkü bu böyle olmasaydı, kurtuluş ihtimali tehlikeye düşebilirdi. Emniyet etmek muvafıktır ki, ve böyle yapmak zarureti olduğu içindir ki, böyle yaptık. Artık bugün her şeyi anladığına kani olduğum muhterem vatandaşlar size sual tarzında bazı hitaplarda bulunacağım. Hâkimiyetine sahip olan bu milletin başında bir dakika bile olsun bir sultanı bırakmak caiz olabilir miydi? Bunu sizden soruyorum (asla, katiyen sesleri).

Sevgili kardeşlerim, fikir ve idrak sahibi olduğunu büyük hâdisat ile inat etmiş olan bu millet, Allahın gölgesi, peygamberin vekili olduğunu iddia küstahlığında bulunan halife unvanındaki gafillere, cahillere, riyakârlara vatanında, vicdanında yer verebilir miydi? Bunu sizden soruyorum (haşa, katiyen sesleri). Büyük millet, cihan ailei medeniyetinde mevkii ihtiram sahibi olmağa lâyık Türk milleti, evlâtIarına vereceği terbiyeyi mektep ve medrese namında birbirinden büsbütün başka iki nevi müesseseye taksim etmeğe halen katlanabilir miydi? Terbiye ve tedrisatı tevhit etmedikçe aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden mürekkep bir millet yapmaya imkân aramak abesle iştigal olmaz mıydı?

Efendiler, Türkiye Cumhuriyetini tesis eden Türk halkı medenidir. Tarihte medenidir, hakikatte medenidir. Fakat ben sizin öz kardeşiniz, ırkadaşınız, babanız gibi medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı; fikriyle, zihniyetiyle medeni olduğunu ispat ve izhar etmek mecburiyetindedir. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatiyle, yaşayış tarziyle medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Velhasıl medeniyim diyen, Türkiye’nin, hakikaten medeni olan halkı başından aşağıya vaz’ı haricisiyle dahi medeni ve mütekâmil insanlar olduğunu fiilen göstermeğe mecburdurlar. Bu son sözlerimi vazıh ifade etmeliyim ki, bütün memleket ve cihan ne demek istediğimi suhuletle anlasın. Bu izahatımı heyeti aliyenize, heyeti umumiyeye bir sualle tevcih etmek istiyorum, soruyorum:
Bizim kıyafetimiz millî midir? (hayır sadaları). Bizim kıyafetimiz medeni ve beynelmilel midir? (Hayır, hayır sadaları) Size iştirak ediyorum. Tâbirimi mazur görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet, ne millidir ve ne de beynelmileldir. O halde kıyafetsiz bir millet olur mu arkadaşlar? Böyle tavsif olunmağa razı mısınız arkadaşlar? (hayır hayır katiyen sesleri). Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak enzarı âleme göstermekte mâna var mıdır? Ve bu çamurun içinde cevher gizlidir, fakat anlıyamıyorsunuz ip demek musip midir? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak elzemdir; tabiidir. Cevherin muhafazası için bir mahfaza yapmak lâzım ise onu altından veya plâtinden yapmak icab etmez mi? Bu kadar açık hakikat karşısında tereddüt caiz midir? Bizi tereddüde sevkedenler varsa onların humk ve belâhatine hükmetmekte hâlâ mı tereddüt edeceğîz? Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeğe mahal yoktur. Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu iktisa edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantalon, yelek, gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siperi şemali serpuş, bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi... İşte şapkamız diyenler vardır. Onlara diyeyim ki çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara sormak isterim :

Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papaslarının ve Yahudi hahamlarının kisvei mahsusası olan cüppeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler? Bu noktai nazara ait beyanatımı bitirmeden evvel birkaç kelime daha söylemek isterim.

Efendiler, içtimai hayatın mebdei, aile hayatıdır. Aile izaha hacet yoktur ki, kadın ve erkekten mürekkeptir. Kadınlarımız hakkında, erkekler hakkında söz söylediğim kadar fazla izahatta bulunmıyacağını. Bu mevcudiyeti ulviyeyi bilhassa huzurlarında müsamaha ile geçemem. Müsaade buyurulursa bir iki kelime söyliyeceğim ve siz söylemek istediğimi suhuletle anlıyacaksınız. Esnayı seyahatimde köylerde değil bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kesif ve itina ile kapatmakta olduklarını gördüm. Bilhassa bu sıcak mevsimde bu tarz kendileri için mutlaka mucibi azap ve ıstırap olduğunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar bu biraz bizim hodbinlîğimiz eseridir. Çok afif ve dikkatli olduğumuzun icabıdır. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız da, bizim gibi müdrik ve mütefekkir insanlardır. Onlara mukaddesatı ahlâkiyeyi telkin etmek, millî ahlâkımızı anlatmak ve onların dimağını nur ile, nezahetle techiz etmek esası üzerinde bulunduktan sonra fazla hodbinliğe lüzum kalmaz. Onlar yüzlerini cihana göstersinler. Ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur.

Arkadaşlar, sureti mütehakkıkada telâffuz ediyorum. Korkmayınız, bu gidiş zaruridir. Bu zaruret bizi yüksek ve mühim bir neticeye isal ediyor. İsterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve mühim bir neticeye vusul için lâzım gelirse, bazı kurbanlar da verelim. Bunun ehemmiyeti yoktur. Mühim olarak şunu ihtar ederim ki, bu halin muhafazasında taannüt ve taassup, hepimizi her an kurban koyun olmak Hanım ve Bey arkadaşlarım! Size mâlumunuz olan bir hakikatı kısa bir cümle ile tekrar arzedeceğim; beni mazur görünüz. Medeniyetin coşkun seli karşısında mukavemet beyhudedir ve o, gafil ve itaatsizler hakkında çok biamandır. Dağları delen, semalarda pervaz eden, tetkik eden medeniyetin muvacehei kudret ve ulviyetinde kurunu vustaî zihniyetlerle, iptidai hurafelerle yürümeğe çalışan milletler mahvolmağa veya hiç olmazsa esir ve şekil olmağa mahkûmdurlar. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti halkı müceddit ve mütekamil bir kitle olarak ilelebet yaşamağa karar vermiş, esaret zincirlerini ise tarihte namesbuk kahramanlıklarla parça parça etmiştir.

Ayın Tarihi, Eski Seri : No, 18, s. 469-472.

Paflagonya - 4

Paflagonya Şehirleri:

Muhtelif müellifler, Paflagonya şehirlerini şu suretle kaydetmektedirler: Amastris (Amasra), Teiyum (Sinop), Pompeiopolis (Taşkökrü),
Cermanikopolis [1].

[1] Kadim Cermanikopolis şehrinin bugünkü mevkii hakkında muhtelif müelliflerin birleşmedikleri görülmektedîr:
Makdonal Kimeiri nin (Asya seyyahatı vekayinamesi)nde kadim jermanikopolis şimdiki Kastambolu, Kastamonudur.

Maner’e göre, Kadim Sara Şehridir.

M. Henni nin Manuel de Numismatique Ancienne inde Çankırı'dır.

Batlamyos un Ayasofya Kütüphanesindeki Coğrafyasının haritasında Germanikopolis yahut Yermanikopolis, şimdiki Boyabat yerinde gösterilmiştir.

Yalnız, Paflagonyanın asıl merkezi neresi idi, bugün henüz malûm değildir. Bir kısım müellifler, merkezin Amasra olduğunu, bir kısmı da
Gangra (Çankırı) olduğunu söylemektedirler. Bugün, Safranboluya tabi, Ulus adını taşıyan yerdeki eski eserlere bakılırsa, Paflagonyanın İlk
merkezinin Ulus olduğuna muhakkak nazarile bakmak lâzımdır.

Amasranın İskenderden sonra yapıldığına bakılırsa, Paflagonya merkezinin, Romalılardan önce Amasra olduğunu ve sonra başka bir hüküm dar tarafından merkezin başka bir yere; belki de Gangraya kaldırıldığını kabul etmek doğru olur.

Amasranın, bugün asıl yeri belli değildir. Şimdiki Amasra Kromna,Seram, Teium (Filyas) [3] adlarındaki üç şehrin yıkılarak yapılmasından :
hasıl olmuştur.

Bu havali, eski Cografiyunca, Milet müstemlekesi  idi ve evelce Dinastların hükmü altındaki mamur ve mühim Herakle şehrine aitti. Adaların neslinden Prens Amastris, Heraklenin müstebit hâkimi Denis ile evlendi. Sezam, Kiteros, Kromna ve Teium şehirlerini yıktı ve ahalisini yeni şehre
topladı ve bu yere de Amastris adını verdi. [4]

Yunanlılar Sinop şehrinin kuruluşunu Argonot Otokilos a isnat etmişlerdir. Sonra Milezinenler bu yerin güzelliğini ve içindekilerin zaafını görerek hâkim oldular ve dışardan muhacir getirdiler. Harmen adını taşıyan küçük kasaba, Sinop’un garbinde idi. Daima az gemi uğrayan bu ehemmiyetsiz şehrin mevkii bugün belli değildir.

Paflagonya Kralları ve 200 senelik vukuat:

Paflagonyalıların ilk şefleri Plemendir. Kendilerinin ilk Anadoluya gelişleri Plemenin kumandası altında olmuştur. Bu sebepledir ki Paflagonyada saltanat süren krallara  Pylauemenes derlerdi. Plemenlerin ne kadar saltanat sürdüklerinin meçhul olduklarını yazar. [1]Tarih, Paflagonya hükümdarlarının en meşhurlarından bir kaçını tesbit etmiştir. Bunlar, Milâttan 179 sene önce hûkum suren Morzios, yine milâttan 131 sene önce hükümdar olan Plemen ve yine milattan 121 yıl
önce ölen hükümdar Plemen II bilhassa zikredilebilir.

Gerçi Plemen adında başka bir hükümdar gelmişse de, bunlar Paflagonya tarihinde mühim roller oynayamadıkları için tesbit edilememiştir.

Paflagonya Topraklarının hususiyeti:

İskenderin ölümüne kadar muhtelif istilâlara maruz kaldığını yukarıki kısımlarda evvelce bildirdiğimiz Paflagonya, istiklâlini ilân eyledikten sonra da bir çok hükümdarların hırs ve tamalarım tahrik eylemiştir. Paflagonya küçük bir kıt'a olmakla beraber, ona sahip olmak istiyenler pek çoktu. Komşu hükümdarların pek çoğu memlekette her zaman iğtişaşlar çıkarmak için rastgele tahriklerde bulunuyorlar ve Paflagonyayı parçalamak ve bu suretle kolaycacık zabtetmek istiyorlardı.

Paflagonya arazisi, dağlık olmakla beraber kuvvei înbatiyece Kızılırmağın şark tarafındaki araziden aşağı kalmıyordu. Bahusus, daha sonraları Romalıların donanmalarına vucut veren nihayetsiz ormanları ihtiva ediyordu. Paflagonyanın sahibi bulunduğu ormanlar Bitini ile birleşerek ta Olp a kadar uzanan bir ağaç denizi halinde idi.

Bütün bu sebeblerden Paflagonyanın düşmanı çoktu. Fakat arazisinin — teşekkülü İktizası — dağlık olması, yabancı İstilâlarını büyük bir
müşkülâta maruz bırakacak vaziyette idi.

12 Ağustos 2018 Pazar

Hititler ve Hattuşa Kitabında Kaşkalar

DÜŞMAN KAŞKALAR
14 AĞUSTOS 1958
Annem bugün elime bir kitap tutuşturdu ve "Bak bunda ilginç bir metin var, istersen defterine olduğu gibi geçirebilirsin!" dedi. Sonra da metin hakkında kısa bir açıklama yaptı. Ferman çıkaran Kral Telepinu'dan sonra Hitit ülkesinde birçok karışıklık olmuş. Kuzey bölgelerinde dağınık boylar halinde yaşayan Kaşkalar, Hititlere durmadan çapulcu akınları yapmışlar; ellerine geçeni yakıp yıkmış, çalıp çırpıp gitmişler. O arada dün sözünü ettiğim II. Tuthaliya kral oluyor; karısı Nikalmati. Bunlardan sonra da Arnuvanda ve Aşmunikal çifti ortaya çıkıyor. Bunlar kurban listelerinden öğreniliyor. İlk çift hakkında bugün için, kurban listesinden başka
bir metin yok. İkinci çiftin zamanında Kaşkalar, saldırılarını o kadar azdırmışlar ki, sözde kral ve kraliçe olan bu çift, ne yapacaklarını bilememiş; ancak, Tanrılara durumu açıklayıp onlardan yardım
istemekte bulmuşlar çareyi. Annemin verdiği metinde, bu saldırılar, bu saldırılardan gördükleri zararlar Tanrılara açıklanıyor ve onlardan yardım isteniyormuş.

Ben önce kitaptaki bu metni iyice okudum. Bazı yerlerde tekrarlar var. Onları yazmam. Benim okuduklarımı şimdi sen öğren dostum!

"Majeste, büyük kral Arnuvanda ve büyük kraliçe Aşmunikal şöyle söylüyor: 'Yalnız Hatti ülkesi siz Tanrılara karşı saf, temiz ülkedir. Siz Tanrılara yalnız biz Hatti ülkesinde saygı gösteririz. Tapmaklarınızla kimse bizim kadar ilgilenmemiştir. Ve siz Tanrıların malları, gümüşü, altını, hayvan biçimli kapları ve elbiseleri ile kimse bizim kadar ilgilenmemiştir. Ayrıca gümüş ve altın Tanrı yontuları üzerinde bulunup, eskimiş olan her ne varsa onları bizim gibi yenileyen olmamıştır. Kurbanlarınızın temizliğine, günlük, aylık, yıllık törenlerinizin yapılmasına kimse bizim kadar özen göstermemiştir. Şimdi siz Tanrıların kadın, erkek hizmetlileri köle haline geldi. Siz Tanrılara ben büyük kral Arnuvanda ve büyük kraliçe Aşmunikal her konuda saygı gösterdik. Biz sizin ekmek ve şaraplarınızla, besili sığır ve koyunlarınızı yeniden vereceğiz. Siz bizim tarafı tutun! Düşmanın Hattı ülkesine nasıl saldırdığını, nasıl yağmalayıp ele geçirdiğini size söyleyip, sizin önünüzde onlardan davacı olmak istiyoruz. Bu ülke, siz gökyüzü Tanrılarına ekmek, şarap ve diğer eşyalarınızı verirdi. Buralardan rahipler, Tanrı anaları (rahibeler), kutsal rahipler, çalgıcı ve ilahiciler sürüldü. Tanrıların dinsel törenleri yapılamıyor ve eşyaları atıldı. Oradan Arinna şehrinin Güneş Tanrıçası'na ait. gümüş, altın, tunç ve bakır güneş kursları, tören elbiseleri, gömlekler, kurban ekmekleri, şaraplar ve kurbanlık sığır ve koyunlar ele geçirildi. Bu saldırılan yerler Nerik, Hurşama, Kaştama, Himuva, Zalpuva ve diğerleridir. Sizin buralardaki tapınaklarınızı Kaşkalar yıktılar, siz Tanrıların heykellerini kırdılar. Gümüş, altın ve bronz kaplarınızı, elbiselerinizi yağmaladılar. Rahipleri, çalgıcı ve ilahi okuyucuları, aşçıları, fırıncıları, çiftçi ve bahçıvanları aralarında paylaşıp köle yaptılar. Kaşkalar her şeyinize sahip oldular. Bu yüzden bu ülkede kimse adınızı anmıyor, kimse size kurban sunmuyor ve tören düzenlemiyor. Buraya, Hattı ülkesine de kimse sizin için vergi getirmiyor. Sizlere hiçbir yerden rahipler, çalgıcılar gelmiyor. Kimse size güneş kursları, altın, gümüş elbiseler vermiyor. Hayvan, ekmek, şarap kurbanları yapmıyor. Şimdi size sürekli yalvarıyoruz. Kaşkalar buraya, Hattuşa'ya kadar geldiler. Tuhaşuna ve Tahantariya kentlerini vurup, kapılara kadar indiler. Biz Tanrılara saygılı olduğumuzdan, onların bayramlarına özellikle özen gösteriyoruz. Fakat, Nerik ili Kaşkaların elinde olduğundan, Nerik Fırtına Tanrısı ve diğer Nerik Tanrıları için, kurbanları Hattusadan Nerik yerine, Hakmişa'ya yollamak istiyoruz. Kaşkaları çağırıp armağanlar verip ant içirilir: 'Nerik Fırtına Tanrısına dokunmayın, yolda onlara saldırmayın!' denilir. Fakat onlar armağanları alıp, ant içerler, ama ayrılır ayrılmaz andı bozarlar, Tanrıların sözünü küçük görürler. Fırtına Tanrısı'nın andının mührünü kırarlar ve Haiti'den giden kurbanlara saldırırlar'." 

Nasıl, ilgi çekici değil mi yazılanlar?! Tanrılara nasıl da şantaj yapmışlar. Eğer düşmanları kovamazlarsa kendileri de armağansız, kurbansız kalacaklarmış. Hititlerin Hakmiş kenti neresiymiş bil bakalım! Nereden bileceksin, tam bizim bugünkü Amasya.

Bütün bunlara karşın Kral Arnuvanda ve eşi Aşmunikal, Kaşka beylerine Hitit topraklarından bağış yapmışlar. Böylece kendilerine bağımlı yaparak saldırmalarını önlemek istemişler. Bağış belgesinde Hitit Kralı'na karşı bir ihanette bulunmamaları, böyle olan kimseyi hemen krala getirmeleri şart koşulmuş. Galiba onun bir yararı
olmalı ki, daha sonra Kaşkalardan pek söz edilmemiş.

Bugünlük yazdıklarım yine yeter, değil mi? İyi geceler sevgili arkadaşım.

Mehmet Önder Atatürk'ün Yurt Gezileri - Kastamonu Bölümü

Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin çağdaş medeniyette yerini alabilmesi için, devrimlerle bütünleşmesi gereğine yürekten inanıyordu. Cumhuriyet, ...