26 Ocak 2019 Cumartesi

II. Süleyman Paşa

İkinci Süleyman Paşa
1385-1392 (Vamık Şükrü, Candar oğullarına dair bana yazdıkları hususi bir mektuplarında, Kötürüm Bayezidin ölümü ve Süleyman Paşanın emarete geçmesî hakkında şu mütalâada bulunmaktadır: Düveli İslamiyede Bayezit Beyin (787 H -1888 M) te vefat ettiği Sinoptoki kabri kitabesinden anlaşılıyor denilmişse de Yıldınm Bayezidin Kötürüm Bayezit üzerine gittiği ve bu hareketi (794 H • 1891 M), yahut (788 H - 1892 M) de vukubulduğu tarihen mûttefakun aleyh olup Yıldırım Bayezidin tahta çıkması da (791 H . 1348 M) olduğuna göre kötürüm Bayezidin (787 H • 1386 M) te Öldüğü nasıl doğru olabilir?)

Kötürüm Bayezidin Sinopta ölümü üzerine, oğlu Süleyman Paşa Kastamonu hükümetinde müstakil kaldı. Ve Kastamonu emîri oldu. Bu sırada Osmanlı Murat I Kosova muharebesinde şehit olmuş ve yerine Yıldırım Bayezit geçmişti.

Karamanoğulları ve Moğollar bu saltanat değişmesini bir fırsat bilerek Osmanlı topraklarna el uzatmağa başladılar.

Yıldırım bu hücum karşısında derhal Süleyman paşaya bir elçi gönderdi ve kendisini yanınna çağırdı. Süleyman Paşa bu daveti kabul etti ve kuvvetli bir askerle Yıldırıma iltihak etti. Yıldırım, kuvvetli olan muhalif ve muarızlarını korkuttu. Hepsi çekildiler. Süleyman Paşa da tekrar Kastamonuya döndü. Fakat Yıldınm Bayezitten emin olmadığından Sivas emîri Kadı Bürhaneddinle birleşmek lüzumunu duydu. Bürhaneddinle emîr Ahmedin elinde bulunan Simere kalesi hududunda birleşmeği ve konuşmağı kararlaştırdılar. Bu sırada, emir Ahmet her zamanki âdeti veçhile isyan etmişti. Burhaneddin Simere kalesi yakınına gelince kale muhafızı, Süleyman Paşanın memurlarından birini çağırarak kaleyi ona teslim elti. Bûrhaneddin muharebeye başladı. Kale muhafızı, kalenin elinden gideceğini anladı. Süleyman Paşanın adamını dışarı gönderip kaleyi Bürhaneddine teslim eyledi. Süleyman Paşa, memurunun bu işi kendisinin izni olmadan yaptığını Bürhaneddine anlattı ve en sonunda Süleyman Paşa ile Burhaneddin arasında bir konuşma oldu.

Burhaneddin Süleyman Paşaya çok kıymetli bir kılıç verdi.  Bu kılıcın yedi miskal ağırlığında bir lâli vardı. Ayrıca bir çok altın hediyelerle köleler ve cariyeler verdi. Bu konuşmada, Bürhaneddinle Süleyman Paşa müttefik kaldılar.

Burhaneddin, Yıldırım Bayezidin Karaman oğlu aleyhine Konyayı kuşatması üzerine, Süleyman Paşayı Karamanlılara yardıma gönderdi ve beraberce Kırşehir'e geldiler. Bu sırada Karaman oğlu ile Yıldırım barışmış olduklarından ve yapılacak iş de kalmamış bulunduğundan Süleyman Paşa da tekrar Kastamonuya döndü.

Biraz sonra, Yıldırım tekrar Kastamonuya musallat olmağa başladı.

Süleyman Paşa derhal Bürhaneddine haber göndererek “Osman oğlu vilâyetimize kastetmeğe müteveccihtir, sizden başka sığınacak yerimiz yoktur“ diyerek Bürhaneddinden yardım diledi ve Burhaneddin de asker toplamağa başladı.

Bu haberin geldiği zaman Yıldırımın elçisi de Bürhaneddinin bulunduğu bir mecliste bulunuyordu. Burhaneddin, güvendiği bir adamla Süleyman Paşanın elçisini Yıldırıma gönderdi ve “Süleyman Paşa vilâyetine hareketinizi duydum. Kendisi bizim eski bir ahbabımız olduğundan bu işten vazgeçiniz, eğer geçmezseniz biz de size karşı koymağa hazırız“ diye bir de mektup yazdı. Mektubun arkasından da kendisi Amasyaya hareket etti.

Bir kaç gün sonra, elçinin yanındaki adam geri döndü ve Bürhandedinin bu teşebbüsünden korkan Yıldırımın memleketine döndüğünü bildirdi.

Burhaneddin bu sırada Tokat'a gelmiş ve biraz sonra da kış basmıştı. Bu sırada yıldırımın yine Kastamonu'ya musallat olmağa başladığını duydu. Bunun üzerine Burhaneddin askerini toplayarak Madene geldi. Yıldırım, Burhaneddin'in bu işe ehemmiyet verdiğini işitince geri döndü. Bu suretle Süleyman paşanın kalbi biraz ferahlamış oldu. Buna Burhaneddin de hayret ediyordu. Süleyman Paşa kâh, gizlice emir Ahmet'le buluşuyor, kâh Taşanyan ve Araryanı davet ediyor, kâh da Mahmut Çelebi
ve Süleyman beyle dostlukta bulunuyordu. Bir taraftan da Bürhaneddin'e “benim emir Ahmetle görüşmekteki maksadım, onu tutup size teslim etmektir“ diye yazıyordu. Fakat Burhaneddin de, Süleyman Paşanın kendisine karşı aldığı tavra yakından vakıf bulunuyordu.

Biraz sonra Burhaneddin Kırşehir kalesini tamire gitmiş bulunyordu. Bu sırada Süleyman Paşanın bir adamı Kırşehire gitti ve Süleyman Paşanın kendisine yazdığı mektubu verdi. Mektupta, “Osman oğlu memleketimize el uzattı, Kastamonu’ya yöneldi. Karaman oğlu emir Alâaddin ile iyi görüşüyorsunuz. Onunla birlik yardımıma yetişiniz!„ yazılıydı. Burhaneddin bu teklifi kabul etti ve Amasyanın ileri gelenlerinden ve Taceddin in hısımlarından olup bir aralık emir Ahmed'in vezirliğinde bulunan Mehmet
Çelebi nin kumandasındaki bir yardım ordusunu Süleyman paşaya gönderdi. Mehmet Çelebi, yanındaki askerlerle Süleyman Paşanın yardımına koşacağı yerde, önce Burhaneddin'e isyan etti. Ve Taceddinin yanına giderek onunla anlaştılar ve Süleyman paşayı da kendi paktları içine aldılar. Ayrıca da Süleyman paşayı, Burhaneddin aleyhine ayaklandırdılar. Bu işler Burhaneddin'e bildirildiği sırada, Yıldırım da büyük bir ordu ile Kastamonu üzerine yürüdü.

Bu haber, Süleyman paşanın müttefiklerini son derece teessüre düşürdü. Süleyman paşaya fazla yardımda bulunamadılar. Kastamonu yakınlarında yapılan bir meydan muharebesinde, Yıldırım Bayezid'in ordusu Süleyman paşanın ordusunu yendi ve kendisini öldürerek gerek Kastamonu şehrini ve gerekse bütün vilayeti zaptetti. (795 H - 1392 M)

Bu suretle Kastamonu, Yıldırım Bayezid'in eline geçti.

Emirliğinde bulunduğu beş senelik kısa bir müddet içinde, Süleyman paşa, bütün emirlik müddetini harp, kavga ve gürültü ile geçirdi. Bu zaman içinde şöyle rahat ve geniş bir nefes almak, kendince mümkün olmadı. Bu yüzdendir ki Kastamonu'da kendisine veya devrine ait, bugün bir eserle karşılaşmak mümkün olmamaktadır. Yalnız kendisinin burada basılmış üç parası vardır. Başka bir eseri yoktur.

20 Ocak 2019 Pazar

Celaleddin Kötürüm Bayezit

Celaleddin Bayezit «Kötürüm»

1366 — 1385
Adil Beyin ölümünü müteakip yerine oğlu Bayezit geçti. Bayezit, Osmanlı tarihlerinde Kötürüm Bayezit adile maruftur.

Bayezit bey Kastamonu emirliğinde yirmi seneye yakın bir zaman bulunmuş ve hayatının mühim bir kısmını gerek Osmanlılarla ve gerekse diğer Anadolu beylerile mücadele ile geçirmiştir. O zaman, Osmanlı hükümetinin başında Murad I bulunmakta idi.

1380-1398 senelerinde Sivas ve Kayseri havalisi hükümdarı bulunan Kadı BUrhaneddin Ahmed'in târihi olan Bezmürezm bu muharebelerden bahsetmektedir. Bezmürezra’in verdiği malûmata göre, BUrhaneddinin rakiplerinden Hacı Şad geldi paşanın öldürülmesi üzerine yerine geçen oğlu Ahmet, BürhanEddinden intikam almak için Kötürüm Bayezitten yardım dileğinde bulundu. Bayezit de, oğlu Isfendiyarla, emîr Ahmede bir imdat kuvveti gönderdi. Fakat Bürhaneddin önce Ahmedi, sonra da Ahmetle birleşen İsfendiyar kumandasındaki Kastamonu askerini mağlûp etti. (1383)

Bu sırada Bayezidin diğer oğlu Süleyman Paşa babasına isyan etmiş ve Osman oğlu Murat I in yanına kaçmıştı. İsyanın sebebi şu idi: Bir arazi meselesinden dolayı Süleyman paşa kardeşi İskenderi öldürmüştü. Kötürüm Bayezit ise, çocuklarının içinde en çok Iskenderi seviyordu. Sevdiği oğlunun öldürülmesine fena halde kızan Bayezit, derhal Süleymanı aramış fakat ele geçirip te onun boynunu vuramamıştı. Fakat hırsını kendi kızı olan Süleyman paşanın hemşiresinden ve Süleyman paşanın kızı ile oğlundan yani torunlarından aldı, İskenderin kanına karşılık olarak, Süleymanın hemşiresini ve çocuklarını öldürdü.

Süleyman'ın da buna çok canı sıkıldı. Ve babasına isyan etti. Murat I'e sığınarak ondan yardım istedi. Ve orada eline geçirdiği kuvvetle Kastamonu'ya hücum etti. Babasını mağlûp ederek Kastamonuyu eline geçirdi. Bayezit, oğlu ile arasında geçen bu harp esnasında Kadı Burhaneddin ile bir sulh yaptı. Fakat oğlunun hücumuna mukavemet edemeyerek Sinoba kaçtı. Ve orada oturmağa başladı.

Osmanlı Murat I in Süleyman paşaya yardımdan maksadı, Kastamonuyu Osmanlı topraklan arasına sokmaktı. Murat I, kötürümün mağlubiyeti üzerine Süleyman paşaya bir oyun oynadı; kendisini bir hile ile Kastamonuda tevkif etti ve hapse soktu.

Süleymanın hapsinden haberdar olan Kastamonu halkından bir çoğu, Süleyman paşanın başına toplandılar. Ve Murat I in bu hareketini protesto ettiler. Murat I bu hareket üzerine Kastamonuda fazla oturamadı. Ve memleketine döndü. Dönerken de Bayezide haber göndererek Kastamonuda eline geçirdiği kaleleri kendisine bıraktı. Bunun üzerine Bayezit Sinoptan kalkarak kastamonu üzerine yürüdü. Süleyman paşa babasına mukavemet edemedi. Kastamonuyu babasına terkederek uzaklaştı. Murat I bu defa da Süleyman paşaya bir elçi gönderdi, bir çok hediye behiyelerle ve pek çok vaitlerle kendi tarafına çekti. Hattâ kendi ailesinin kızlarından birini de Süleyman paşaya nikahladı( Bu kız, Sinopta hükümet civarında Aynalıkadın türbesinde medfun Orhan beyin oğlu ve Bolayır kahramanı Süleyman paşanın kızı Sultan hatundur). Hatta Kastamonudaki kalelerden birini de kendisine taviz suretile vererek Süleymanı tekrar babasının başına musallat etti.

Bayezit bu sıralarda hastalandı, Sinoba gitti. Biraz oturdu ve orada öldü. (787 H — 1385 M)
Bayezidin medfeni Sinopta Alâeddin camii içindeki türbededir.

Meşahirülislam Bayezit bey için, “kesreti şecaat, rezaneti akıl, isabeti tedbir, hizmü ihtiyat, şöhreti azim gibi hasais ile muttasıf bir emin celâdet semir idi“ diye yazmaktadır.


Kötürüm Bayezid'in mezhep itibarile alevi olduğu da anlaşılmaktadır. Bu hususta İsmail Hakkı Uzunçarşılı “Türk tarihinin ana hatları - Anadolu beylikleri“ müsveddelerinde şu malumatı vermektedir: “1361 de meddah mahlâslı mevlevi Yusuf isminde bir şairin kötürüm Bayezit namına Şii ulemasından Ebu Mihnef'ten naklen makteli Hüseyin adile tercüme eylediği Hüseyin bin Ali'nin şehadetini tesvir eden üç bin küsur beyitli bir mesnevisi vardır. Bu, Candaroğullarının aleviliğini göstermek itibarile mühimdir. Bu vesikanın mühim olan cihetlerinden birisi de kötürüm Bayezidin Kastamonu emirliğine geçmesi tarihidir. Bu mesnevi 1361 de yazılmış olduğuna göre, Bayezıdin bu tarihte emir bulunduğu anlaşılmaktadır. Halbuki biz, yukarıda Adil beyin emaretinden bahsederken, onun 1366 tarihinde olmuş olduğunu yazmış, ve vefat tarihinin belki de aynı senede, yahut da birkaç sene evvel olması lâzımgeldiği mûtalcasında bulunmuştuk. Şu hale göre, bu mesnevi tarihini sahih bir tarih olarak kabul edecek olursak, Âdil beyin 1361 de veyahut ondan evvel öldüğünü, Bayezit beyin de ya bu tarihte veyahut daha evvel emir olduğunu kabul etmemiz lâzım gelmektedir. İsmail Hakkı Uzunçarşılının bu tarihi yanlış olarak aldığını hiç bir zaman iddia edemeyiz. Yalnız burada düşünülecek bir nokta vardır. O da, bu mesnevinin Bayezid'e, emirliği zamanında mı, yoksa veliahtliği zamanında mı yazıldığıdır. Bu mesneviyi ve buna ait olan kısmı maalesef görmemiş olduğumuz için, bu cihet hakkında kat’î bir mütalâa yürütmemize bittabi imkân yoktur.

Adil Bey

Adil Bey
1345 — ?
Yakup beyden sonra, Kastamonu emirliğini, oğlu Adil Bey işgal eylemiştir. Adil Beyin 1345 senesinden sonra emirliğe geçtiği rivayet edilmekte olmasına rağmen, kaç sene hükümet sürdüğü malûm değildir.

Camiuddüvel, Adil Beyin, adı gibi adil olduğunu kaydetmekte ve bu emirlikte uzun müddet kalmış olduğunu yazmaktadır. Bu esere göre, Adil bey ayni zamanda hüsnü siyret ve cehit sahibi bir zat idi. Ölümüne kadar Kastamonu emirliğini muhafaza etti.

Adil beyin ölümü tarihi de kati olarak belli değildir (Ali bey, Adil beyin emaretinin 29 sene devam ettiğini ve 16 sene kadar Osman oğlu Orhan beye, 14 sene de Murat I ile muaşeret ve komşuluk etmiş ve iki tarafın hüsnû niyeti sayesinde aralarında bir gûna harp olmasına meydan verilmemiş olduğunu yazmaktadır.

Yalnız Adil beyin 1345'de emirliğe geçmesine nazaran Ali beye göre, emirlik münteha tarihinin 1374 olması lâzım gelmektedir. Halbuki (768 H - 1366 M) tarihli bir kitabeye göre Adil bey bu tarihte Ölmüş bulumaktadır. Şu hale göte Adil Beyin emaret müddeti yirmi dokuz seneden daha azdır. Adil Beyin oğlu Mahmut beye ait olan bu kitabe, ya Adil beyin öldüğü sene yazılmıştır, Yahut ondan bir kaç sene sonra yazılmıştır, Öldüğü sene yazılmış olduğunu kabul edecek olsak bile, Adil beyin emaret müddeti yine yirmi beş seneye inmektedir. yalnız kabrinin Kastamonu merkezine bağlı Kuzyaka nahiyesinin Türbciadil bey köyünde olduğu anlaşılmaktadır.) Yalnız bu köyde, bugün Adil beyin olduğu kati olarak iddia olunabilecek bir kabre tesadüf olunamamıştır. Filhakika, Karasu deresi vadisinde olan bu köyde, eski bir cami vardır.

Hattâ cami yanında bir de türbe bulunmaktadır. Fakat ne camide ve ne de türbede küçük bir kitabe dahi yoktur. Ancak Kastamonu evkaf sicillinin(75) İnci sahifesinde (1308 H - 1890 M) tarihli Adilbey köyündeki cami ve türbei Adil bey vakfının bir taamül ilamı mevcut bulunmaktadır. Bu ilamda "Kastamonu nevahisinden Kuzyaka namı diğer Orta nahiyesine tabi Adilbey kariyesinde vaki Adilbey camii şerif ve türbei latif vakfının, ilâh'' yazıları görülmektedir. Şu hale göre bu caminin her halde Adil beyin camisi olduğu ve yanındaki kitabe ve yazısız türbede de Adil beyin yatmakta olduğu anlaşılmaktadır.

11 Ocak 2019 Cuma

Yakup Bey


Yakup Bey 1345 - ?

İbrahim paşayı müteakip Kastamonu’ya, Şemseddin Yaman Candarın oğlu ve Süleyman Paşa’nın kardeşi Yakup beyin emir olduğu anlaşılmaktadır. Yakup bey (Yakup beye, bir kısım tarih ve vakfiyelerde (Yakup Paşa) adile tesadüf olunmaktadır.) her halde, İbn Battuta’nın bahsettiği ve o zaman kendisine efendi namı verilen zat olsa gerektir.

Yalnız Yakup beyin Kastamonu emirliğine geçmesi kati surette sabit değilse de, emirliğine dair bazı deliller vardır. Bu deliller, bu aileden ileride bahsedeceğimiz İsmail Beyin Hulviyat adlı eserinin mukaddimesi yine bu aileden ileride bahsi geçecek Adil Beyin oğlu Mahmut Beyin (776 H - 1374 M) tarihli Türkçe vakfiyesi, yine İsmail Beyin (876 H - 1471 M) tarihli vakfiyesidir.

İsmail bey, Hulviyat mukaddimesinde nesebi silsilesini şöyle tespit etmektedir:

 "Ebulhasan İsmail bin İbrahim, bin İsfendiyar, bin Bayezit bin Adil bin Emir Yakup bin Şemseddin Yaman Candar". Bu silsilede hassaten Yakup için emir denilmektedir. Mahmut Bey’in (776 H — 1374 M) tarihli Türkçe vakfiyesinde de şu ibare vardır: “Emir Mahmut Bey ibni merhum ve mağfur sait şehit Adil Bey ibni emir Yakup Paşa.

Gerek bu bahsedegeldiğimiz vesikalarda ve gerekse (876 H — 1471 M) tarihli vakfiyede de Yakup beyin, emirliğine delâlet eder tabirler göze çarpmaktadır. Binaenaleyh bu vesikalardan Yakup beyin Kastamonu emiri olduğu anlaşılmaktadır. Yalnız kendisinin Kastamonu emirliğine ne zaman geldiği ve ne kadar müddetle emirlikte bulunduğu malûm değildir.

Hatta ölüm tarihi ile kabrinin de nerede olduğu şimdiye kadar tespit edilememiştir. Her halde kendisi Kastamonu emirliğini kısa bir müddet işgal etmiştir.

Kastamonu’da Yakup Beye ait bugün bir eser de yoktur.

Gıyaseddin İbrahim Paşa


Gıyaseddin İbrahim Paşa 1340- ?
Süleyman Paşa öldükten sonra, yerine oğlu, Sinop emiri İbrahim Paşa Kastamonu emiri olmuştur. Bazı tarihler, İbrahim Paşa’nın, kardeşi Cevad’ı kendisine veliaht yaptığı için, babasına isyan etmiş olduğunu ve Kastamonu’yu babasının elinden zorla aldığını yazmaktadırlar.

İbrahim Paşa’nın Kastamonu emirliğinde ne kadar kaldığı, ne zaman öldüğü ve mezarının nerede bulunduğu belli değildir. ( İbrahim Paşa’nın kitabesinin ( 742H -1341M) olduğunu, Halil Etem Düveli İslamiyede, Candaroğulları bendinin sonundaki silsilede yazmaktadır. Bu kitabe, Sinop Kitabeleri adlı eserin on ikinci sahifesinde yazılı Sinop’un iç kalesinde İbrahim Paşa tarafından İnşa edilen cami kitabesi olsa gerektir. T. M. Yaman)

 Mesalikülebsar, İbrahim Paşanın Mısır hükümdarlarile münasebette bulunduğunu ve Mısıra elçiler gönderdiğini, İki taraftan muhaberelerin eksik olmadığını ve hattâ Melik Nasırın himayesi altına girmiş olduğunu yazmaktadır. Aynı esere göre, İbrahim Paşanın zamanında, Kastamonu Emirliğinin tabiiyeti altında kırk kadar şehir ve kasaba vardı. Hatta lüzum ettiği zaman bu şehirler 25-30 bin, belki de daha fazla süvari çıkarabilirlerdi.

5 Ocak 2019 Cumartesi

Şûcaeddin Süleyman Paşa

Şûcaeddin Süleyman paşa
1300 — ?
Şemseddin Yaman Candarın ölümü üzerine, emirliği oğlu Şücaeddin Süleyman eline aldı. Süleyman paşa, emirliği eline alınca, ilk iş olarak Kastamonuyu eline geçirmek istedi. Topladığı taraftar ve askerlerile bir gece ansızın Kastamonuya hücum ve vali Muzaffereddin Mahmut beyin sarayını muhasara etti. Mahmut beyi yakaladı. Ve şehri zaptetmeğe muvaffak oldu. Mahmut bey öldürüldü. Bu suretle, Şücaeddin Süleyman paşa Kastamonu ve havalisine tamamile hâkim oldu. Ve valilik merkezini de Eflaniden Kastamonuya nakletti.

Süleyman paşanın Kastamonu valiliğini eline alması tarihi malum değildir. Bir kısım müellifler, Süleyman paşanın 1300 de bir kısım müellifler de 1309 da işe başlamış olduğunu yazmaktadırlar. Fakat 1309 senesi muharreminde namına, Mahmut bin Mesut bin Sulhüşşirazl tarafından İhyailulum dan bir müntahap yazılmasına göre, mezkûr seneden evvel iktidar mevkiine gelmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Yalnız Süleyman paşa, Kastamonu valiliğini eline aldıktan sonra,uzun müddet müstakil bir Bey olamamış ve İlhan Ebusait Bahadır hanın ölümüne kadar onu hakiki metbu olarak tanımıştır.

Hattâ bir rivayete göre, 1319 ve bir rivayete göre de 1322 tarihinde Ebusait Bahadır Han tarafından Demirtaş ı tedip eylemek maksadile Sivasa gönderilen Emir Çoban ın muvasalâtını haber alan Süleyman paşa, hemen Sivasa koşmuş, Emir Çobanı karşılayarak İlhana itaati olduğunu ve emirlerine inkiyat edeceğini bildirmiştir.

Ayrıca Süleyman paşa tarafından 1325 yılında Kastamonuda Ebu Sait Bahadır han namına sikke kestirilmiştir. Gerek Süleyman paşanın Sivasa, Emir Çobanı karşılamağa gitmesi, Mahmut Şirazinin eserinin mukaddemesinde kullandığı tabirler vc gerekse sikke meselesi, Süleyman paşanın henüz bu tarihlerde müstakil bir Bey olamadığını çok açık,
olarak göstermektedir.

Yalnız llhanilerin 1333 teki inkirazları üzerine geniş bir nefes alabilmiş ve artık müstakil bir bey sıfatile Kastamonu ve havalisinde hüküm sürmüş ve namına para da kestirmiştir.

Sinop ve Safranbolunun Kastamonuya iltihakı:

Süleyman paşa, Sinop emiri Gazi Çelebi nin ölümü üzerine beyliğihududunu genişletmek arzusuna düştü. Orasını muhasara etti. Sinobu aldı. Daha sonra Borlu - Safranbolu yu da zaptederek hükümeti hududunu daha fazla genişletti. Oğlunun birisini, İbrahim bey i, Sinoba, öteki oğlu Ali beyi de Safranboluya emir tayin eyledi (Ibni batuta, Süleyman paşanın üç oğlu olduğundan bahsediyor. Üçüncü oğlunun adı Elcevat idi.)

Süleyman paşanın Sinop ve Safranboluyu hangi tarihte aldığı malûm değilse de, Gazi çelebinin Sinoptaki kabri (722 H - 1322 M) tarihli olduğuna göre, Sinobun zaptı her halde bu tarihten sonradır. Fakat Safanbolunun hangi tarihte alındığı kati olarak belli değildir. Yalnız İbrahim bey büyük oğlu, Ali bey de ikinci oğlu olduğuna göre, ikinci oğluna verdiği Safranbolunun, her halde Sinobun fethinden sonra zaptedilmiş olduğunu tahmin etmek mümkündür.

Süleyman paşa nasıl bir adamdı?

Müneccim başı Ahmet efendi, camiüddüvelde Süleyman paşayı adil, zeki ve mücahit diye tavsif ve şan ve şerefi çok yüksektir diye kaydetmektedir.(Mesalikûlebaar, Süleyman paşanın Ebu Sait Bahadır hanın vefalından sonra artık İlhanileri tanımamağa başlamış olduğunu ve icabı halinde yardım isteyebilmek için Mısır hükümdarlarile siyasi münasebetlerde bulunduğunu yazmaktadır.)

Bu esere göre, Süleyman paşa, ilim erbabını son derece sever, onlara büyük ihsanlarda bulunurdu. Süleyman paşanın hadsiz ve hesapsız ihsanına mazhar olan ulemadan, Allame Mahmut bin Mesut bin Sulhuşşirazi uzun müddet Süleyman paşanın yanında bulunmuştur.

AUâme Mahmut, İmam Gazali'nin İhyailulûm unu Farisi lisanına terceme etmiş ve esere de İntihabı Süleymani adını vermiştir.

Müneccim başı Ahmet efendiye göre, Allame Mahmut, eserinin mukaddemesînde şu İzahatı vermektedir:
''Cihan pehlivanı, zaman kahramanı, kalkan gibi metin ve emin, bir tebanın butun ufuklara adalet saçan müdiri, inat ve itaatsizlik gösterenlerin imhakârı, müşriklerin ve asilerin kahhar ve amansız düşmanı, lütfü, faaliyet ve kanaati çok yüksek, memleket ve millet için çalışmış hüsnü idaresile düşmanları bile hayretler içinde bırakmış cesur bir emirdir. Tekmil mevcudiyetini yüksek bir gayeye hasreden Süleyman paşa, resmî mesaisi haricinde kalan zamanını, ibadet etmek, alimler ve fadıllar meclisinde tefsir ve hadis ve sair muhtelif ilim ve fenleree aitmeseleler üzerinde görüşmekle geçirirdi.''

Müneccimbaşı, bu eser için ''kıymetli kitaplarım arasında bulunan bu eser, şu suretle nihayetlenmektedir'' diye yazmaktadır: ''İntihabı Süleymani (709 H - 1309 M) senesi muharreminin on altıncı günü ikindi vakti ikmal edildi. Müsveddelerin tebyizini üzerine alan Derviş Haki Abdullah tır.''

İbni Batutaya göre Süleyman paşa ve Kastamonu:

Maruf Arap seyyahı, Ibni batuta, seyahati esnasında Kastamonuya da uğramıştır. O zaman Kastamonu, Süleyman paşanın elinde bulunuyordu.

Seyyah Kastamonuyu ve Kastamonuda gördüklerini şöyle anlatmaktadır:

''Kastamonu, gördüğüm şehirlerin en büyük ve en güzellerinden biridir. Ucuzluk itibarile bütün şehirlere tefavvuk eder. Orada kulağının ağır işitmesi hasebîle kendisine ( Elâtruş ) yanı sağır namı verilen bir şeyhin tekkesine İndik. Bu zatın tuhaf bir halini gördüm: Talebesinden biri şeyhin Önünde oturmuş, parmağı ile kâh havada, kâh yerde, bir takım işaretler yapıyordu. Şeyh, bu işaretten maksadı anlıyor ve hepsine cevap veriyordu. Bu suretle kendirine bir çok hikâyeler de söylenir ve hepsini anlardı. Talebenin işaretleri sonradan öğrendim ki, harf şekilleridir.

Kastamonuda tahminen kırk gün kadar oturduk. İki dirhem (Dirhem, zamanın parası. Eskiden gümüş ikilikler bir dirhemdi. T. M. Yaman) ile semiz bir koyunun yansını ve iki dirhem ile de ekmek alırdık, bize tam iki gün yeterdi. Biz on kişi idik, iki dirhemlik bal helvası aldığımız halde hepimize yeter ve artardı bile... Bir dirhemlik ceviz ve bir dirhemlik kestanenin hepisini yiyemezdik.

Kışın en şiddetli mevsiminde odunun yükü bir dirheme alınırdı. Havayici zaruriyesi bu kadar ucuz olan hiç bir memleket görmedim.

Kastamonuda, şeyh, imam, âlim, müftü, müderris Taceddin tulfan Baki ile mülakat yaptım. Kendisi Irakeyn ve Tebriz de okumuş ve bir müddet orada oturduktan sonra Haremeynde ikamet etmiştir. Şehirde, âlim, müderris Süleyman Feneki ile de görüştüm. Kendisi Fenike li imiş. Beni Atpazarındaki medresesine davet ederek ziyafet verdi.

Yine Kastamonuda muammerinden Şeyh Salih Tata Emir A liyi gördüm. Atpazarı civarındaki tekkesine gittim, kendisi arka ustu yatıyordu. Hizmetçilerinden biri yanına gelerek kendisini kaldırdı. Oburü de gözlerinin üzerinden kaşlarını kaldırdı, ve bu suretle şeyh gözlerini açabildi. Benimle fasih bir arapça ile konuştu ve "hoşgeldin" dedi. Merak ettim, yaşını sordum. 163 yaşında olduğunu söyledi.

Kastamonu Sultanı, Sultanı mükerrere Süleyman Padişahtır.

Mumaileyh yetmiş yaşında idi. Fukara ve suleha her zaman dahili bezmi olur. Beni bir gün huzuruna kabul etti ve yanına oturtarak hal ve hatırımı, ne zaman geldiğimi, Haremeyni, Mısır ve Şamı sordu. Hepsine cevap verdim. Maiyyetine, saraya yakın bir yerde misafir edilmekliğimi emretti ve doru renkte cins bir at ile bir takım elbise de ihsan etti. Aynca kendim için erzak ve hayvanım için arpa da tahsis edilmesini söyledi. Bİlâhere Kastamonu köylerinden altı saatlik bir köyden arpa ve buğday dahi verildi ise de, bunları, Kastamonuda çok ucuz olması dolayısile, müşteri bulup da satamadım, ve ve Mudurnudan tercümanlık yapması için yanıma aldığım hacıya verdim. Sultan hergün ikindi namazından sonra kabul resmi yapardı. O zaman yemekler getirilir, kapılar
açılarak, hazerî, bedevi, ecnebi, müsafirden yemek yemedik bir kimse kalmazdı. Sultan her sabah bir bezmi has tertip eder, oğlu gelerek elini öper ve hususî dairesine giderdi. Sonra devlet ricali girer ve sultanın yanında yemek yerlerdi.

Cuma günü, atlara binilerek saraydan uzakta bulunan mesçide gidilirdi. Bu mesçit, ahşaptan ve uç kat olarak yapılmıştır. Sultan ile devlet ricali, kadı, fukaha ve askerî kumandan alt katta, efendi unvanı verilen
Sultanın kardeşi (Hulviyata güre, bu zat, Süleyman paşadan sonra Kastomonu emiri olan Yakup beydir.) mayiyeli ve halktan bazıları orta katta, sultanın küçük oğlu Cerat(?) adındaki veliahtı ile maiyyeti ve diğer halk üst katta namazlarını kılarlardı. Namaz vakti hafızlar toplanarak mihrabın önünde halka olurlar, bunlara kadı ve hatip de refakat ederdi. Sultan tam mihrabın karşısında bulunurdu. Hafızlar güzel seslerile okumaya
başlarlar, Ve bu ayeti tuhaf bir tertip ile tekrar ederlerdi.

Kıraat bitince, hatip menbere çıkarak hutbesini okur ve bunu müteakip namaz kılınırdı. Namazdan sonra hafızın biri sultanın önüne gelerek bir aşir okur ve o zaman sultan ve maiyyeti camiyi terkederlerdi. Sonra hafız, orta kata çıkark sultanın kardeşi huzurunda okur ve okuması bitince bir muarrif ayağa kalkarak Türkçe bir şiir okur, sultanı medh ve sena eder.

Veliaht, yolda kendisini bekliyen amcasına yaklaşır ve elini öptükten sonra beraberce babasının sarayına giderler, ikisi de sultanın huzuruna girerek, evvelâ biraderi sultanın elini öper ve huzurunda elpençe divan durur. Sonra, oğlu elini öper ve dairesine giderek orada ahbap ve rüfekasile oturur ve sohbet eder, ikindi namazı vakti gelince, beraberce namazlarını kılarlar. Sultanın biraderi tekrar elini öper ve gider. Bir daha cumaya kadar kardeşini ziyaret eylemez. Fakat oğlu her gûn sabahleyin pederi yanına gider.

İbnİ Batuta, Süleyman Paşanın o zaman yetmişe yakın yaşında, uzun sakallı, vakar ve heybet sahibi bir zat olduğunu kaydetmektedir.

Süleyman Paşanın ölümü ve kabri

Süleyman paşanın ölümü tarihi belli değilse de 1339 yılında hükümet
sürdüğü anlaşılmaktadır.

Mehmet Behçet, Kastamonu asarı kadimesinde, Süleyman Paşanın kabrinin kapalı Mevlevi dergâhındaki sandukalardan birisinde olduğunu yazmaktadır. Bu sandukalar, tekkelerin lağvinden sonra ortadan kaldırılmıştır. Yalnız kapanmadan evvel, oradaki türbede yeşil bir örtü ile yüksek bir tahta sanduka üzerinde talik yazı ve siyah mürekkeple yazılmış camlı bir lâvha vardı. Bu lavha üzerinde, bir satır üzerine yazılmış:

((ARAPÇA KELİMELER YAZDIĞI İÇİN BURAYI KİTAPTAN KOPYALAYAMIYORUM))

yazısı vardı. Sonradan takılmış olduğu görülen bu levha, hiç bir tarihî kıymeti ihtiva etmediği için Süleyman paşanın kabrinin burada olduğunu kafi olarak söylemek imkânı yoktur.


Mehmet Önder Atatürk'ün Yurt Gezileri - Kastamonu Bölümü

Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin çağdaş medeniyette yerini alabilmesi için, devrimlerle bütünleşmesi gereğine yürekten inanıyordu. Cumhuriyet, ...