5 Ocak 2019 Cumartesi

Şûcaeddin Süleyman Paşa

Şûcaeddin Süleyman paşa
1300 — ?
Şemseddin Yaman Candarın ölümü üzerine, emirliği oğlu Şücaeddin Süleyman eline aldı. Süleyman paşa, emirliği eline alınca, ilk iş olarak Kastamonuyu eline geçirmek istedi. Topladığı taraftar ve askerlerile bir gece ansızın Kastamonuya hücum ve vali Muzaffereddin Mahmut beyin sarayını muhasara etti. Mahmut beyi yakaladı. Ve şehri zaptetmeğe muvaffak oldu. Mahmut bey öldürüldü. Bu suretle, Şücaeddin Süleyman paşa Kastamonu ve havalisine tamamile hâkim oldu. Ve valilik merkezini de Eflaniden Kastamonuya nakletti.

Süleyman paşanın Kastamonu valiliğini eline alması tarihi malum değildir. Bir kısım müellifler, Süleyman paşanın 1300 de bir kısım müellifler de 1309 da işe başlamış olduğunu yazmaktadırlar. Fakat 1309 senesi muharreminde namına, Mahmut bin Mesut bin Sulhüşşirazl tarafından İhyailulum dan bir müntahap yazılmasına göre, mezkûr seneden evvel iktidar mevkiine gelmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Yalnız Süleyman paşa, Kastamonu valiliğini eline aldıktan sonra,uzun müddet müstakil bir Bey olamamış ve İlhan Ebusait Bahadır hanın ölümüne kadar onu hakiki metbu olarak tanımıştır.

Hattâ bir rivayete göre, 1319 ve bir rivayete göre de 1322 tarihinde Ebusait Bahadır Han tarafından Demirtaş ı tedip eylemek maksadile Sivasa gönderilen Emir Çoban ın muvasalâtını haber alan Süleyman paşa, hemen Sivasa koşmuş, Emir Çobanı karşılayarak İlhana itaati olduğunu ve emirlerine inkiyat edeceğini bildirmiştir.

Ayrıca Süleyman paşa tarafından 1325 yılında Kastamonuda Ebu Sait Bahadır han namına sikke kestirilmiştir. Gerek Süleyman paşanın Sivasa, Emir Çobanı karşılamağa gitmesi, Mahmut Şirazinin eserinin mukaddemesinde kullandığı tabirler vc gerekse sikke meselesi, Süleyman paşanın henüz bu tarihlerde müstakil bir Bey olamadığını çok açık,
olarak göstermektedir.

Yalnız llhanilerin 1333 teki inkirazları üzerine geniş bir nefes alabilmiş ve artık müstakil bir bey sıfatile Kastamonu ve havalisinde hüküm sürmüş ve namına para da kestirmiştir.

Sinop ve Safranbolunun Kastamonuya iltihakı:

Süleyman paşa, Sinop emiri Gazi Çelebi nin ölümü üzerine beyliğihududunu genişletmek arzusuna düştü. Orasını muhasara etti. Sinobu aldı. Daha sonra Borlu - Safranbolu yu da zaptederek hükümeti hududunu daha fazla genişletti. Oğlunun birisini, İbrahim bey i, Sinoba, öteki oğlu Ali beyi de Safranboluya emir tayin eyledi (Ibni batuta, Süleyman paşanın üç oğlu olduğundan bahsediyor. Üçüncü oğlunun adı Elcevat idi.)

Süleyman paşanın Sinop ve Safranboluyu hangi tarihte aldığı malûm değilse de, Gazi çelebinin Sinoptaki kabri (722 H - 1322 M) tarihli olduğuna göre, Sinobun zaptı her halde bu tarihten sonradır. Fakat Safanbolunun hangi tarihte alındığı kati olarak belli değildir. Yalnız İbrahim bey büyük oğlu, Ali bey de ikinci oğlu olduğuna göre, ikinci oğluna verdiği Safranbolunun, her halde Sinobun fethinden sonra zaptedilmiş olduğunu tahmin etmek mümkündür.

Süleyman paşa nasıl bir adamdı?

Müneccim başı Ahmet efendi, camiüddüvelde Süleyman paşayı adil, zeki ve mücahit diye tavsif ve şan ve şerefi çok yüksektir diye kaydetmektedir.(Mesalikûlebaar, Süleyman paşanın Ebu Sait Bahadır hanın vefalından sonra artık İlhanileri tanımamağa başlamış olduğunu ve icabı halinde yardım isteyebilmek için Mısır hükümdarlarile siyasi münasebetlerde bulunduğunu yazmaktadır.)

Bu esere göre, Süleyman paşa, ilim erbabını son derece sever, onlara büyük ihsanlarda bulunurdu. Süleyman paşanın hadsiz ve hesapsız ihsanına mazhar olan ulemadan, Allame Mahmut bin Mesut bin Sulhuşşirazi uzun müddet Süleyman paşanın yanında bulunmuştur.

AUâme Mahmut, İmam Gazali'nin İhyailulûm unu Farisi lisanına terceme etmiş ve esere de İntihabı Süleymani adını vermiştir.

Müneccim başı Ahmet efendiye göre, Allame Mahmut, eserinin mukaddemesînde şu İzahatı vermektedir:
''Cihan pehlivanı, zaman kahramanı, kalkan gibi metin ve emin, bir tebanın butun ufuklara adalet saçan müdiri, inat ve itaatsizlik gösterenlerin imhakârı, müşriklerin ve asilerin kahhar ve amansız düşmanı, lütfü, faaliyet ve kanaati çok yüksek, memleket ve millet için çalışmış hüsnü idaresile düşmanları bile hayretler içinde bırakmış cesur bir emirdir. Tekmil mevcudiyetini yüksek bir gayeye hasreden Süleyman paşa, resmî mesaisi haricinde kalan zamanını, ibadet etmek, alimler ve fadıllar meclisinde tefsir ve hadis ve sair muhtelif ilim ve fenleree aitmeseleler üzerinde görüşmekle geçirirdi.''

Müneccimbaşı, bu eser için ''kıymetli kitaplarım arasında bulunan bu eser, şu suretle nihayetlenmektedir'' diye yazmaktadır: ''İntihabı Süleymani (709 H - 1309 M) senesi muharreminin on altıncı günü ikindi vakti ikmal edildi. Müsveddelerin tebyizini üzerine alan Derviş Haki Abdullah tır.''

İbni Batutaya göre Süleyman paşa ve Kastamonu:

Maruf Arap seyyahı, Ibni batuta, seyahati esnasında Kastamonuya da uğramıştır. O zaman Kastamonu, Süleyman paşanın elinde bulunuyordu.

Seyyah Kastamonuyu ve Kastamonuda gördüklerini şöyle anlatmaktadır:

''Kastamonu, gördüğüm şehirlerin en büyük ve en güzellerinden biridir. Ucuzluk itibarile bütün şehirlere tefavvuk eder. Orada kulağının ağır işitmesi hasebîle kendisine ( Elâtruş ) yanı sağır namı verilen bir şeyhin tekkesine İndik. Bu zatın tuhaf bir halini gördüm: Talebesinden biri şeyhin Önünde oturmuş, parmağı ile kâh havada, kâh yerde, bir takım işaretler yapıyordu. Şeyh, bu işaretten maksadı anlıyor ve hepsine cevap veriyordu. Bu suretle kendirine bir çok hikâyeler de söylenir ve hepsini anlardı. Talebenin işaretleri sonradan öğrendim ki, harf şekilleridir.

Kastamonuda tahminen kırk gün kadar oturduk. İki dirhem (Dirhem, zamanın parası. Eskiden gümüş ikilikler bir dirhemdi. T. M. Yaman) ile semiz bir koyunun yansını ve iki dirhem ile de ekmek alırdık, bize tam iki gün yeterdi. Biz on kişi idik, iki dirhemlik bal helvası aldığımız halde hepimize yeter ve artardı bile... Bir dirhemlik ceviz ve bir dirhemlik kestanenin hepisini yiyemezdik.

Kışın en şiddetli mevsiminde odunun yükü bir dirheme alınırdı. Havayici zaruriyesi bu kadar ucuz olan hiç bir memleket görmedim.

Kastamonuda, şeyh, imam, âlim, müftü, müderris Taceddin tulfan Baki ile mülakat yaptım. Kendisi Irakeyn ve Tebriz de okumuş ve bir müddet orada oturduktan sonra Haremeynde ikamet etmiştir. Şehirde, âlim, müderris Süleyman Feneki ile de görüştüm. Kendisi Fenike li imiş. Beni Atpazarındaki medresesine davet ederek ziyafet verdi.

Yine Kastamonuda muammerinden Şeyh Salih Tata Emir A liyi gördüm. Atpazarı civarındaki tekkesine gittim, kendisi arka ustu yatıyordu. Hizmetçilerinden biri yanına gelerek kendisini kaldırdı. Oburü de gözlerinin üzerinden kaşlarını kaldırdı, ve bu suretle şeyh gözlerini açabildi. Benimle fasih bir arapça ile konuştu ve "hoşgeldin" dedi. Merak ettim, yaşını sordum. 163 yaşında olduğunu söyledi.

Kastamonu Sultanı, Sultanı mükerrere Süleyman Padişahtır.

Mumaileyh yetmiş yaşında idi. Fukara ve suleha her zaman dahili bezmi olur. Beni bir gün huzuruna kabul etti ve yanına oturtarak hal ve hatırımı, ne zaman geldiğimi, Haremeyni, Mısır ve Şamı sordu. Hepsine cevap verdim. Maiyyetine, saraya yakın bir yerde misafir edilmekliğimi emretti ve doru renkte cins bir at ile bir takım elbise de ihsan etti. Aynca kendim için erzak ve hayvanım için arpa da tahsis edilmesini söyledi. Bİlâhere Kastamonu köylerinden altı saatlik bir köyden arpa ve buğday dahi verildi ise de, bunları, Kastamonuda çok ucuz olması dolayısile, müşteri bulup da satamadım, ve ve Mudurnudan tercümanlık yapması için yanıma aldığım hacıya verdim. Sultan hergün ikindi namazından sonra kabul resmi yapardı. O zaman yemekler getirilir, kapılar
açılarak, hazerî, bedevi, ecnebi, müsafirden yemek yemedik bir kimse kalmazdı. Sultan her sabah bir bezmi has tertip eder, oğlu gelerek elini öper ve hususî dairesine giderdi. Sonra devlet ricali girer ve sultanın yanında yemek yerlerdi.

Cuma günü, atlara binilerek saraydan uzakta bulunan mesçide gidilirdi. Bu mesçit, ahşaptan ve uç kat olarak yapılmıştır. Sultan ile devlet ricali, kadı, fukaha ve askerî kumandan alt katta, efendi unvanı verilen
Sultanın kardeşi (Hulviyata güre, bu zat, Süleyman paşadan sonra Kastomonu emiri olan Yakup beydir.) mayiyeli ve halktan bazıları orta katta, sultanın küçük oğlu Cerat(?) adındaki veliahtı ile maiyyeti ve diğer halk üst katta namazlarını kılarlardı. Namaz vakti hafızlar toplanarak mihrabın önünde halka olurlar, bunlara kadı ve hatip de refakat ederdi. Sultan tam mihrabın karşısında bulunurdu. Hafızlar güzel seslerile okumaya
başlarlar, Ve bu ayeti tuhaf bir tertip ile tekrar ederlerdi.

Kıraat bitince, hatip menbere çıkarak hutbesini okur ve bunu müteakip namaz kılınırdı. Namazdan sonra hafızın biri sultanın önüne gelerek bir aşir okur ve o zaman sultan ve maiyyeti camiyi terkederlerdi. Sonra hafız, orta kata çıkark sultanın kardeşi huzurunda okur ve okuması bitince bir muarrif ayağa kalkarak Türkçe bir şiir okur, sultanı medh ve sena eder.

Veliaht, yolda kendisini bekliyen amcasına yaklaşır ve elini öptükten sonra beraberce babasının sarayına giderler, ikisi de sultanın huzuruna girerek, evvelâ biraderi sultanın elini öper ve huzurunda elpençe divan durur. Sonra, oğlu elini öper ve dairesine giderek orada ahbap ve rüfekasile oturur ve sohbet eder, ikindi namazı vakti gelince, beraberce namazlarını kılarlar. Sultanın biraderi tekrar elini öper ve gider. Bir daha cumaya kadar kardeşini ziyaret eylemez. Fakat oğlu her gûn sabahleyin pederi yanına gider.

İbnİ Batuta, Süleyman Paşanın o zaman yetmişe yakın yaşında, uzun sakallı, vakar ve heybet sahibi bir zat olduğunu kaydetmektedir.

Süleyman Paşanın ölümü ve kabri

Süleyman paşanın ölümü tarihi belli değilse de 1339 yılında hükümet
sürdüğü anlaşılmaktadır.

Mehmet Behçet, Kastamonu asarı kadimesinde, Süleyman Paşanın kabrinin kapalı Mevlevi dergâhındaki sandukalardan birisinde olduğunu yazmaktadır. Bu sandukalar, tekkelerin lağvinden sonra ortadan kaldırılmıştır. Yalnız kapanmadan evvel, oradaki türbede yeşil bir örtü ile yüksek bir tahta sanduka üzerinde talik yazı ve siyah mürekkeple yazılmış camlı bir lâvha vardı. Bu lavha üzerinde, bir satır üzerine yazılmış:

((ARAPÇA KELİMELER YAZDIĞI İÇİN BURAYI KİTAPTAN KOPYALAYAMIYORUM))

yazısı vardı. Sonradan takılmış olduğu görülen bu levha, hiç bir tarihî kıymeti ihtiva etmediği için Süleyman paşanın kabrinin burada olduğunu kafi olarak söylemek imkânı yoktur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mehmet Önder Atatürk'ün Yurt Gezileri - Kastamonu Bölümü

Atatürk, kurduğu Cumhuriyetin çağdaş medeniyette yerini alabilmesi için, devrimlerle bütünleşmesi gereğine yürekten inanıyordu. Cumhuriyet, ...